İstanbul,
yalnızca Türkiye demek
değildir. İstanbul, aynı zamanda Kafkaslar, Balkanlar, Afrika ve
bütünüyle Orta Doğu, hatta Orta Asya ve Güney Asya
demektir.
Unutmamalı ki Ankara, bugünkü
devletimizin, Türkiye Cumhuriyeti’nin başşehri, fakat İstanbul,
Devlet-i Ebed Müddet’in, medeniyet iklimimizin, Ezan-ı
Muhammedi’nin yükseldiği her çevrenin Payitahtıdır.
İstanbul,
fikir, edebiyat, tarih, kültür
görgü, güzel konuşma, zarafet ve sanatın, mimarinin, her çeşidiyle
medyanın, ticaretin, ekonominin, turizmin, ulaşımın, sağlığın,
kongrelerin, milletlerarası müzakerelerin, tabiat güzelliklerinin
merkezidir, kalbidir.
İstanbul, kara sevdalısı en
ziyade olan bir emsalsiz beldedir.
Sevgili Peygamberimizin
-aleyhisselam- mübarek muştusuna muhatap olmuş bir şehirdir.
Şehirler içinde en değerli mısralar ona yazılmıştır. O, Şanlı
Peygamberin işareti, Yıldırım’ın rüyası, Fatih’in Kızılelması, nice
Sultanın sayıklamasıdır. Bu şehir, o güzel kumandan Fatih Sultan
Mehmed Han’ın armağanıdır ama aynı zamanda çilekeş Padişah
Abdülhamid Han’ın da mirasıdır. İstanbul’u Fatih fethetmiş,
Abdülhamid Han elde tutmuştur.
Kısaca tekrarlamak
lazımsa:
Selanik düşme tehlikesi
gösterince İttihad ve Terakki hükûmeti, Abdülhamid Han’ı Alatini
Köşkü’nden Beylerbeyi Sarayı’nın iki odasına nakleder. Ancak; bir
süre sonra İstanbul’un da sukut etme tehlikesi baş gösterir.
İttihadçılar mahcup hâllerle yine huzura çıkar ve sabık Hünkârı
Eskişehir veya o civarda bir başka vilayete nakletme düşüncelerini
dile getirirler. Hünkâr, bu teklife son derecede hiddetlenerek
bağırır:
-Ben, son Bizans imparatoru
kadar da mı olamayacağım? O, kaçmadı, çarpışa çarpışa surların
dibinde can verdi. Şuradan bir yere gitmiyorum! Bir tüfek verin
bana; ya kendimi korur veya şerefimle şehid
olurum!!!...
Bu çıkış üzerine Hükûmet
merkezinin İstanbul’dan tahliye edilmesi fikrinden vazgeçildi. Eğer
o gün Sultan ve Hükûmet, bir başka yere nakledilseydi şimdi biz,
İstanbul’a ancak vizeyle gelebilirdik.
Bu sebeple ve sayılabilecek
daha onlarca sebeple İstanbul’a yapılan her yatırım, her hizmet,
bütün bu yedi iklim dört bucağa yapılmış hizmettir. İstanbul’a
hizmet, dünden yarına kuşatıcılığıyla sadece hizmet değil, aynı
zamanda taattir.
İstanbul, huzurluysa, zenginse,
ferahsa sadece yurt içi illerimiz değil, Urumçi, Buhara, Bakü ve
diğerleri, Bahçesaray, Sofya, Bosna, Gümülcine, Atina ve diğerleri,
Kahire, Somali, Sudan ve diğerleri, Mekke, Medine ve diğerleri,
Filistin ve diğerleri, Bağdat, Kerkük, Tebriz ve diğerleri de
mes’uddur, ümitlidir. İşte en son misal. Şam, kurtulacaksa ki
inşallah kurtulacak. O’nun kurtuluş takvimi İstanbul’da “İstanbul
Mutabakatı”yla başladı. Çünkü Şam, Payitaht’ın Şam-ı
şerifidir.
Unutmak nasıl mümkün
olur?
İstanbul, Büyük Cihan Harbi
ardından İngilizler tarafından işgal edilince bütün bu yedi
iklim-dört bucak çöktü. Ahlar, asumana yükseldi. Dünya zindan oldu.
Bugün de şu yaşananlar, o figanların devamıdır.
İstanbul, ayaktaysa İslam âlemi
rahat ve yarınlarından emindir. Mazlumlar tükenmemiştir. Gazze
direnme, Somali dayanma, Bayırbucak vuruşma gücüne sahip demektir.
İstanbul esenlikse hayat daha güzeldir, yarınlar daha kocamandır.
Boşuna mı O’na Dersaadet, Saadet Yurdu denmiştir?
İstanbul,
Dar’ül Hilafe,
Dersaadet,
Asitane.
İnsanlığımızın şekillendiği,
İslamlığımızın kemal bulduğu şehirler şehrinin kırka yakın ismi
var.
Ey kutlu şehir;
Ey Altınboynuz ve Boğaziçi’yle
narin şehir.
Ayasofya sana yakışmıştı,
Süleymaniye ve Fatih Camilerinin yakışması gibi. Galata Kulesi’nin,
Kız Kulesi’nin yakıştığı gibi. Taksim Camii, Çamlıca Camii de
yakıştı. Köprüler, tüneller, yollar da yakıştı. Lalelerin,
Erguvanların yakışması gibi. Rumeli Hisarı ve Anadolu Hisarı’nın
yakışması gibi yakıştılar.
İstanbul,
Ey şehirler
Sultanı;
şimdi de senin o kuğu boynuna
göz kamaştırıcı bir madalyon takarak adına “İstanbul” dedik. Bu
havalimanı da o zarif, o asil Topkapı Sarayı gibi yani senin
dilinle Yenisaray gibi sana yakıştı. Güzele ne yakışmaz? Güzelsin
ve her güzelliğe layıksın. Görkemine görkemler katan bu
havalimanımızla şimdi uzaklar daha yakın, özlemler daha
kısa.
Hayırlı olsun.
Her uçuş, kazasız
olsun.
Her uçuş, hasretleri
buluştursun.
Halid bin Zeyd Hazretlerinin;
Eyüp Sultan’ın manalandırdığı Şehir. Sahabiler, velîler, âlimler ve
kahramanlar şehri.
Fatih’in şehri,
Abdülhamid’in
mirası..
Dileriz ki;
bu yeryüzü incisi, nazarlardan,
kemliklerden beri olsun ve daha nice ve nice hizmetlerle
güzelliğine güzellikler katılsın.
Âmin.