Çeyrek asır kadar evvel Türk vatandaşları, bazı Batılı ülkelere gittiklerinde çarşı-pazarda insanlarla muhatap olunca bu insanlar konuşma esnasında "nerelisiniz?" diye sorabilirlerdi. Türkiye ismi verilince hangi devlet olduğu bilinmez ve “şurada mı, burada mı?” diye bazı bölgeleri sayarlardı. Aydınlatıcı cevap "İstanbul" olurdu...
Şu resmettiğimiz manzaranın bugünkü Türkiye’de anlaşılması hayli güçtür. Ama bu malumatı, naklen anlatmıyoruz. Bizzat yaşamışlığımız var. O günler, Hazine’nin 70 Cente muhtaç olduğu, ilgili Bakanın, 1 milyon dolar kredi almak için Lüksemburg gibi çok ufak bir devlette bile kapı aşındırdığı talihsiz zamanlardı. Bakanlarımızdan gümrükte ayakkabısı çıkartılarak arananlar bile olabildi. IMF müfettişleri, para veren havasıyla sık sık Ankara’ya gelip kibirli edalarla denetleme yaparlardı. Batılı başkentleri kızdırmamak esastı. İtibar sarsıcı, canımızı yakan çok yaşanmışlık var. Onlar, ancak bir kitaba sığabilir. Yukarıda verdiğimiz birkaç örnekten başka, bir de bugün bile hatırladıkça üzüldüğümüz şu hadiseyi anlatırsak her şey daha iyi anlaşılır: