Bu millet, İslâmla şereflendikten bu yana şehidliğe sevdalıdır.
Bugün de Afrin’de şehidler veriyoruz, gazilerimiz oluyor. 20’li,
30’lu yaşlardaki o aslan delikanlıların yaptıkları ortada. O
yiğitlerin amelleri üzerine bir şey demeye gerek yok.
Onlar, hayatlarıyla, kanlarıyla, yürekleriyle destanlar yazıyorlar.
Bazısı şehadet şerbeti içip ebediyete göçüyor, bazısı gazilik
mertebesine yükseliyor.
Şehidler, can verirken acı duymazlar. Kur’ân-ı kerîmin haber
vermesiyle biliyoruz ki onlar, ölü değil, diridirler lâkin biz
onları göremeyiz.
Gaziler, yükseldikleri mertebe için şükrediyorlar.
Gazilik rütbesi, dünya rütbelerinin üstünde.
Şu var ki yiğitlerimiz, şüheda ve guzzat’tan-şehidler ve gazilerden
ibaret değil. Bir de cephe gerisi var. Hâne var. Hâne halkı var.
Onları dünyaya getirip büyüten ana-babalar, cepheye uğurlayan eş ve
kardeşler var. Aslan gibi evlâdını, körpecik yaşında toprağa veren
ana-babalardan, nişanlı kızlarımızdan, eli kınalı gelinlerimizden,
kardeşlerden feryad-ü figan eden, kendini yerlere atan, isyan eden,
devlet idarecilerine içerleyen bir tek kişi gördünüz mü?