Bu bahse dair, çoğu da çoğumuz
tarafından bilinen âyet-i kerimeler, hadis-i şerifler, deyimler,
atasözleri ve nasihatler vardır:
Şükrün malı arttıracağı
değişmez hükmü, misafirin on rızkıyla gelip birini yiyip dokuzunu
bırakarak gitmesi gerçeği, yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz
emri, kanaat gibi zenginlik olmaz hatırlatması... gibi daha onlarca
rehber cümle hayatlara ışık tutmaktadır.
Evet doğru; bu yüksek
değerlerden basit gibi zannedilen sakla samanı gelir zamanı, ak
akçe kara gün içindir atalar sözüne kadar bunların çoğunu, çoğumuz
biliriz. Lakin bilmek yetmez. Önce inanmak sonra da yaşamak
lazımdır. Kuru bilgi kurtarsaydı ansiklopedi naşirleri en faziletli
kullar olurlardı.
Âyetlerden, hadislerden,
atasözlerine dek bunların üçünü-beşini hemen her gün evde, işte,
lokantada veya bir başka yerde tekrarlarız. Ama; hayat, bilindiği
gibi yaşanmaya devam ettikçe bu tekrarların bir faydası olmaz.
İnanmak, icra etmek ve sabretmek şarttır.
Şirketler, diğer etkenlerin
yanı sıra alabildiğine israfa gömülüp de borç ödeyemez, maaş
veremez duruma düşünce artık âdet hâline geldi ki hükûmetler, borcu
yeniden yapılandırmaktadır. Bu durumda vergi, sigorta vs. kredi
borçları yapılandırılıyor. Ancak üçüncü kişilerle çalışanlara
borçlar devam ediyor. Bu yüzden yeniden yapılanmanın balayı mevsimi
ömürsüz oluyor. Şirketler bir daha çıkmaza saplanıyor ve hükûmet
bir daha yapılandırmaya gidiyor. Bu uygulama kısır döngü
yolundadır.
Şirketin ödenmiş sermayesi
küçük, borçlanması devasa olup da hesapsız-kitapsız harcamalara
giderek, lükse dalınınca, iş sahibi, şirket kasasını cüzdanı gibi
kullanınca vaziyet resmettiğimiz gibi şekilleniyor.
Şimdi gerçek kişiler yani
vatandaşlar için de yeniden yapılandırma kapısı açılmış bulunuyor.
Kredi kartı borçları bir faciaya dönüşmesin diye hükûmet bir
anlamda da bunu mecburen yapmakta.
Kredi kartı, borçla yaşamaktır.
Dış ülkelerde kredi kartı bizdeki para kart gibidir. Kredi kartının
bankada karşılığı vardır. Kredi kartına taksit yapılması da bize
mahsus bir ticari alışveriş yoludur.
Bu kartlar, hayatımıza 1983’ten
sonra girdi. O tarihlerde zannedildi ki bankalar, karşılıksız para
dağıtıyor. Cebinde en fazla kart olan en itibarlı adam görüldü.
İşin kötüsü kartın sahibi de kendini böyle bildi. Bir zaman sonra
mesele anlaşıldı fakat bu defa da kartı kartla kapatmak gibi bir
borç sarmalı türedi. Bu zararlı tarz, bugün de devam etmektedir.
Bugün hükûmet, yapacağının azamisini yapmış ve kredi kartlarını
altmış ayla yeniden yapılandırmıştır. Unutulmamalı ki bu bir borç
silme değildir. Altmış ay yani beş yıl boyunca hayat durmayacaktır.
Bir taraftan eski borçlar ödenirken bir taraftan yeni borçlar
doğacak ve sonuçta yine bir yapılandırma kaçınılmaz
olacaktır.
Bu nedir? Borca batık olmak.
Borç yiğidin kamçısıdır. Şu var ki bu söz o borcu vaktinde ödeme
imkânına sahip olduğu hâlde ürkeklik yapan için söylemiştir.
Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- borçlu köle gibidir
buyurmaları akıldan çıkartılmamalıdır. Borç, huzuru aşındırır.
Şahıs, aile, şirket ve toplum planında en evvel yeniden bir üslup
yapılanmasına gitmemiz lazım. Lüks, israf, görgüsüzlük devam
ettikçe, ayak yorgana göre uzatılmadıkça iktisadi sıkıntılar
bitmez.
Fakire, yoksula kol kanat
gerilmeli, düşmüşün elinden tutmalı fakat Kanaat Ekonomisini de
ninelerimizin çeyiz sandığından çıkartır gibi maziden hal’e
taşımalıyız.
Şirket ve esnaf yaptığı
cironun, ödediği verginin, gerçek kişi maaşının, gelirinin belli
bir kısmına kadar borçlanabilmeli, kredi kartı almak ve kullanmak
sıkı şartlara bağlanmalıdır.
Piyasa ekonomisi demek
başıboşluk, savurganlık, sorumsuzluk demek değildir.
Kredi kartıyla borçlanarak güle
oynaya tatil yapmanın bunalıma düşerek ödemesi yapılmakta veya
ödenemeyip yeniden yapılandırılmaktadır.
Atalar, borç yiyen kesesinden
yer, demişler.
Ayağını yorganına göre uzat,
sözü de ataların.
Çılgın reklamlar, kredi
kartları, taksit ve faizler böylece devam ederse yeniden
yapılandırmaların da borçlanmanın da sonu gelmez. Köklü, çok köklü
tedbirler lazım.