Ona her ne kadar “parlamenter
sistem” dendiyse de parlamenter sistem, senato ve meclis olmak
üzere çift meclisli olduğu için 1961-1982 arası zaman hariç
tutulursa cumhuriyet tarihinde parlamenterizm değil kendine mahsus
bir nizam yaşanmıştır.
Bu siyasi düzende sistem, şöyle
işlemekteydi:
Halk vekilleri, meclis,
cumhurbaşkanını, cumhurbaşkanı, başbakanı ve başbakan da bakanları
seçmekteydi. Tensip edilen, o makama layık görülen bakan, çok kere
hatta o bakanlığın iştigal mevzuuna dahi yabancı olurdu.
Bakanlıkları, müsteşar, müsteşar yardımcısı, daire başkanları,
yardımcıları ve genel müdürlerle onların yardımcıları yönetirdi.
Bakan, hâliyle önüne gelen işi onlara sorar; aldığı malumata göre
siyasi iradesini gösterirdi. Yöneten, aslında bakan değil, bu unvan
sahipleriydi.
Cumhurbaşkanlığı sistemi, 24
Haziran saat 24’te devreye girmeden evvel Türkiye, bu günlere
hazırlık için önce cumhurbaşkanlığı seçiminin şeklinde büyük bir
inkılab yaparak devletin başındaki şahsiyeti vatandaşın doğrudan
seçmesine imkân verdi.
Böylece generallerin emekli
olmalarına kadar kendilerini müstakbel CB görme hülyalarına son
verildi. Ardından da yine büyük bir inkılab olan Cumhurbaşkanlığı
sistemi değişikliği anayasaya dâhil oldu.
24 Haziran. Yeni yapının
tescilidir. Bunun neticesi olarak icrada çift başlılığa son
verilerek Başbakanlık makamı kaldırıldı. Onun kaldırılmasıyla
kalınmadı, vekillikle bakanlığın aynı kimsede cem edilmesine,
birleştirilmesine de son verildi.
Dolayısıyla bundan böyle millet,
vekili, vekiller cumhurbaşkanını, CB başbakanı, başbakan bakanları
seçmeyecek. Yeni usulde milletin bizzat kendisi, hem
cumhurbaşkanını ve hem de vekilleri seçmektedir. Milletvekilleri
hükûmette değil, TBMM’de faaliyet göstereceklerdir.
Hükûmeti artık BB değil, CB
kurmaktadır. CB, müsteşar, daire başkanı, genel müdür veya onların
yardımcılarını yahut göz dolduran herhangi bir vatandaşı bakan
yapabilmektedir.
Bu yönetim biçiminde ehliyet ve
liyakat ön plana çıkmaktadır:
Ki:
Bunun adı “emanetin ehline
verilmesidir”
Böyle bir idarenin getireceği
fayda, işlerin zamanında ve hızlı yapılmasıdır. Özün ve ruhun
“emanetin ehline verilmesidir”.
Darısı
üniversitelere.
Üniversitede kürsü harekâtı şart
olmuştur. Bugünkü akademik hayatta ortaöğretimde öğretmen olmayacak
denli zayıf olanlar, sırf akademik unvan sahibi olduğu için kürsüde
zaman israf ederken; o işi layıkıyla yapacak nice insandan, sırf
unvanı olmadığı için istifade edilememektedir.
Bütün tarihlerimiz boyunca
yükselişlerimiz emanetin ehline verildiği dönemlerde
yaşanmıştır.