Eğer; gençlere konferans
veriyorsam ihmal etmediğim tavsiyelerim vardır:
-Bugün 20’li yaşlardasın; sevgi
dolu arkadaşlıkların var. Ancak bu hâl; geçicidir. Bil ki bugünkü
bu samimi dostluk ve kardeşliği yarın imtihanlar beklemektedir.
Şimdi yediğin ayrı gitmeyen arkadaşınla yarın yollarınız
ayrılabilir. Zira birinizden biri, farklı yerlere gelebilir.
Biriniz, bir makama yükselirken diğeriniz sade bir insan olabilir.
Biriniz zengin olurken diğeriniz kıt kanaat geçinme durumunda
kalabilir. Eğer farklı yerlere varmış olmanıza rağmen bugünkü
dostluğunuz yarın yani 40’lı 50’li yaşlarda da devam ederse bugün
yaşadığınız bu arkadaşlık, dostluk takdire değer. İnsanın servet,
şöhret ve makamla imtihanı dostlarını, dostluklarını
arkadaşlıklarını unutmama adına çetin bir imtihandır. Yarın sen,
lüks sahillerde tatil yaparken arkadaşım ilaç almakta zorlanacaksa
bugünkü bu arkadaşlık, yarın iflas edecek demektir.
Arkadaşlığın makam, mevki,
servet, şöhret imtihanından da zor olan başka bir imtihanı daha
vardır. Yarın evleneceksiniz. Siz, bugün iki arkadaş olarak
birbirinizi kardeş gibi seviyorsunuz. Eğer eşleriniz de
birbirlerini severlerse ne âlâ, çok şanslısınız demektir. Ama
eşleriniz birbirlerinden hoşlanmazlarsa bugünkü bu arkadaşlık,
yarın çökmeye mahkûmdur… Bunlar hayatın acı gerçekleridir. Bu
zorluklara, çetinliklere rağmen arkadaşlığınız iflas etmezse,
çökmezse siz müstakbel bir kahramansınız demektir, alnınız bugünden
öpülmeye layıktır.
Bilinen bir söz vardır ve hayatın
tam da ortasından haber verir. O söz şudur: “İhtilaller,
evlatlarını yer.” Bu tesbitin örtüsünü şöyle bir aralamalı.
İhtilaller, aynı dünya görüşü, fikir ve ideolojiden insanların bir
araya gelmesiyle kuvveden fiile geçer. O fikriyatın bir lideri,
ekibi ve kader birliği etmiş kadroları vardır. Bunların hepsi
dar-zor, çile ve fukaralık günlerinde beraberdir. Karakola, belki
hapse düşmüş, dayak yemiş, yarım ekmeği bölüşmüş ve masallardaki
gibi “demir asa, demir çarık” mesafeleri aşarak bir yerlere gelmiş
ve hedefe varmışlardır. Varılan yerden sonra artık güç onlardadır.
Yokluk, mahrumiyet günleri dünde kalmıştır. Şimdi fırsatlar,
makamlar, imkânlar, yetkiler ve etkiler emre amadedir. İşte burada
“niye ben değil de o?” sorgulaması başlar. Önce kırgınlıklar, sonra
küsmeler görülür. Derken husumetler çıkagelir ve iç çatışmalar
doğar. Bir taraf, diğer tarafı harcar. Bu harcamalarda zindan
vardır, sürgün vardır, yağlı urgan vardır. İhtilallerin evlatlarını
yemesine misal olarak daha uzaklara gitmeye gerek yok; Fransız
İhtilali ve Rusya’daki Kızıl İhtilal, hatta şu süprüntü 27 Mayıs
cinayeti bile gösterilebilir. İnsanda, nefs vardır, övülmekten
hoşlanmak vardır, kanma zaafı vardır, doğru sözden rahatsız olma
vardır. “Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar” utandırıcı bir
hükümdür. Ama ne yazık ki gerçektir. Gün gelir birlikte yola çıkan
arkadaşlar, birbirlerinden uzağa düşerler. Başta olanın etrafı
sarılmıştır; sözler, artık ona ulaşamamaktadır. Aksine dün ona her
şeyi diyenler, bugün gözdedir. Her devrin insanları makbul adam
olmuştur. Dünkü kardeşlikler kundaklamıştır.
Bu tehlike, her zaman, her yerde
ve herkes için vardır. Bu sebeple dalkavuk, düşmandan beterdir,
diyoruz. Düşmanın niyeti bellidir. Dalkavuk şaşırtır, tökezleyince
de tekmeyi vurur ve bir de “o kadar söyledik, dinlemeyip hep
burnunun doğrusuna gitti!” der.
Etraf kuşatılınca, lider için
gece başlamıştır.
Lider, dalkavuğu fark edip
yakasına yapışabilen ve doğru söze tahammül edendir.
Gökten 3 elma düştü, biri senin,
biri benim, biri de dinleyenlerin başına...