Bu yazı, bir yerlere hoş görünmeyecek olsa bile biz,
teklifimizi, Müslümanların rahatı, insanların huzuru ve bölge
barışı adına yazmak mecburiyetindeyiz.
Has adlarıyla Kudüs-i Şerif, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i
Münevvere, Müslümanların 15 asırdan bu yana sürüp gelen ve kıyamete
kadar devam edecek en yüksek değerdeki mukaddes
beldelerimizdir.
Bu beldelere 5 asrı aşkın bir zaman biz Osmanlı Türkleri hizmet
etme şerefine nail olduk. Zira temel sağlam atıldı. “Hâkim’ül
Harameyn-Hâdim’ül Harameyn” hadisesi meşhur olduğu cihetle onu
tekrarlamayacağız. Şu tarihî vak’a ise ayrı bir güzelliktir. Ondan
bahsetmemiz, mübarek ceddimiz Yavuz Sultan Selim Han’ın yanı sıra
kumandan, âlim, hafız ve askerlerinin, idrakiyle müşerref olduğumuz
Cuma günü ve Receb-i Şerifte daha bir bolca hayr-dualara
kavuşmaları dileğine matuftur:
1526’da Mısır fethedilip Hilafet rütbesi ve hilafetin delili
Emanet-i Mukaddese alınarak yeniden İstanbul yoluna düşüldüğünde
Padişah, bir emir verir. Mısır’dan Payitaht’a gidene dek binlerce
kilometrelik yol boyunca hafızlar, sürekli şekilde hatmi şerif
okuyarak sevabı, Sevgili Peygamberimizle -aleyhisselam- diğer
mü’minlere hediye edilecektir. Haftalar boyu böylece yol
katedildikten sonra en nihayet Üsküdar’a varılır, oradan da
“Topkapu Sarayı”na intikal edilir. Emanet-i mukaddese, salevat ve
dualar eşliğinde hürmetle münasip bir mahalle tevdi edilir.
Padişah, kumandan ve herkes, yorgunluğun son raddesindedir. Buna
rağmen Halife -i Müslimin Selim-i Evvel, şu irade-i şahaneyi
buyururlar:
-Kırkıncısı biz olmak üzere 40 hafız hazır olsun. Hatim
indirilecektir!
1526’nın o günü ve o saatten 1925 senesine kadar Topkapı Sarayı
Emanet-i Mukaddese D...