İsmi, Recep Tayyip Erdoğan...
Bu yola Beyoğlu İlçe Başkanı olarak çıkmıştı. Bir süre sonra
İstanbul İl Başkanı oldu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
oldu, mahkûm oldu, kurduğu partinin genel başkanı oldu. Yükselişini
tehlikeli görenler, yolunu kesmeye çalıştılar. Adlî, fiilî ve
manşet suikastlarına uğradı. Yılmadı, tevekkülü sarsılmadı, Hak'tan
gelene râzı oldu, kadere teslim oldu. Hapisten çıkınca da
milletvekili ve Başbakan oldu... Oysa ülkenin bilmişleri O'nu değil
Başbakanlık, muhtarlığa bile lâyık görmemişlerdi. Ne var ki orada
da kalmayacaktı. Başbakanlıktan da devletin zirvesine tırmandı. 10
Ağustos 2014'ten 15 Temmuz 2016 akşamına kadar
Cumhurbaşkanıydı...
Cuntacı vatansızlar, darbeye kalkıştıklarında, çevresindekilerin
samimi telkinlerine uyarak bir başka devlete sığınmadı. Abdülhamid
Han gibi az zaman farkıyla suikastı ıskaladıktan sonra Yıldırım
Bâyezıd Hân'ın bir başına at sürerek Niğbolu Kal'ası önüne gelip
"Bre Doğan yettim, dayan!!! diye gecenin karanlığında kale
kumandadına seslenmesine benzer bir halle görüntülü telefonlardan
milletine seslenerek "yettim bre milletim dayanın!" dercesine jet
tehditleri altında gecenin karanlığını yarıp Yeşilköy'e indi,
Başkomutan olarak sevk ve idareyi eline aldı, ülkeyi selamet
sahiline çıkarttı. Aksini yapsaydı, İstanbul'a değil de bir başka
ülkeye gitseydi. Devlet düşer, bayrak iner, ezan susar, iç harp
çıkar ve kargaşaya sürüklenen Türkiye, bu günleri bekleyen
sömürgeciler tarafından işgal edilirdi. Hesap ve kitaplar da buna
göreydi.