Münbiç'teki "taraflar" değil de varlıklar şunlardır:
Suriye, "Suriye muhalif kuvvetleri" denen Hür Suriye Ordusu,
Türkiye, Rusya, ABD ve Bölücü Kürt Unsurlar ki bunlar, PKK'ya bağlı
olan PYD/YPG'dir.
Suriye iç savaşından sonra palazlanan PYD, fırsattan istifade
Washington desteğiyle Irak hududundan başlayarak Akdeniz'e kadar
uzanan ve bizim bütün güney sınırlarımızı kapatan bir devlet kurmak
için faaliyete geçti. Bu sözde Kürt devleti esasında bir terör
koridoruydu. Kendisine "devlet" denecek bir petrol boru hattı
olacaktı. Afrin, Fırat'ın batısında hazır bölgeydi. Yapılacak olan
Fırat'ın doğusuyla batısını birleştirmekti.
Bu projeye Obama ABD'si tam destek verdi. Veya onlar derpîş
etti/öngördü. Devrin Amerikan sözcüleri PYD'yi stratejik ortak
sayarak ona silah yardımı yapmaya başladılar. "Stratejik ortak"lık
böylesine ayağa düştü. Bu kapı el'an açıktır ve silah yardımı,
zırhlı yardımlarıyla tehlikeli tırmanışa girmiştir. Ankara'nın bu
riyâkârlığa karşı ikazları "kem-küm" politikasıyla hep oyalandı.
Türkiye'nin böyle bir "intihar saldırısı"na tahammül etmesi ve rıza
göstermesi mümkün değildi. Diğer taraftan Obama hariciyesi
Türkiye'nin "Güvenli Bölge" teklifini de aynı "kem-küm
politikasıyla un misali ipe sermeye devam etti.
Böylece "PYD" etiketli PKK Afrin'le el-Bâb, Çobanbeyli, Rakka ve
Münbiç'i bütünleştirmenin eşiğine geldi. PYD'ye alan
kazandırılıyordu. Washington'un süslü tanımıyla "DSG/Demokratik
Suriye Güçleri" DEAŞ'la mücadele ediyor, Amerika’ya "kara askeri"
vazifesi yapıyordu. Bu oyunla Münbiç, PYD/YPG'nin eline teslim
edildi. Buranın tesliminden sonra sıra diğerlerine gelecek ve rüya,
hakikat olacaktı.