CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu, Yalova milletvekili Muharrem İnce’yi partisinin
cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi. Bu bir bakıma genel başkanın
kendini tekzip etmesiydi. Zira daha evvel “nasıl bir cumhurbaşkanı”
düşündüklerini resmetmişti. Ekonomi bilecekti, itidal sahibi
olacaktı vs. Hâlbuki, adayları ekonomist olmadığı gibi üslup olarak
da haşin, cerbezeli ve sivri dilli. Sn. Kılıçdaroğlu bunu
biliyordu. Bile bile aday yaptı. Bunu yaparken de asıl sebep,
açıkladığı sebep değildi. Demişti ki: “Erdoğan’ı çıldırtacak birini
aday göstereceğim!” Bu söz, asıl niyeti saklamak için
edilmişti.
Niyet başkadır:
Muharrem İnce, genel
başkanlık seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’nu ciddi mânâda zorlamış bir
isimdir. Halen de Sn. Kılıçdaroğlu’nun rakibidir. İnatçı ve
mücadelecidir. Erken seçim mevzubahis olunca partisinin başkanına
gitmiş ve “ya genel başkan olarak sen Cumhurbaşkanı adayı ol veya
bırak ben aday olayım!” diye çok net konuşmuştu. CHP genel başkanı,
buna rağmen bugün “millet ittifakı” diye bir araya toplanan
partilerle birlikte günler süren müzakerelerde “çatı adayı”
aramıştı. Çatı kurulamayınca tekrar içeriye döndü ve bu defa
rakibini aday gösterdi. Bu aday göstermenin saklanan sebebi,
Muharrem İnce’yi harcamak isteme kurnazlığıdır. Böylece Meclis
dışında kalacak ve kendisine rakip olamayacaktır. Sn.
Kılıçdaroğlu’nun Sn. İnce’nin cumhurbaşkanı seçilmesini samimiyetle
istediğini söylemek zordur. Neticede politika yapıyorlar. Rakibini
güçlendirmek istememesi kınanamaz. Bu yüzden teşkilatın İnce’nin
adaylık çalışmalarına cansiparane destek vermemesi bile
görülebilir. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun aday açıklama toplantısındaki
tavrı bu dediğimize açık işarettir. Cumhurbaşkanı adaylarını
“gel bakalım Muharrem!” diye kürsüye çağırdı. Böyle bir dâvet, hiç
de güzel olmadı, yakışmadı. Şiir okusun diye öğretmeni öğrencisini
sahneye çağırmıyor. Ana muhalefet partisi lideri, cumhurbaşkanı
adaylarını takdim toplantısında bunu yapıyor. Bu bir psikolojik
ezme hamlesiydi. Üslubuna işaret ettiğimiz aday, buna rağmen bu
aşağılamayı hazmetti. O heyecanla maksadı mı okuyamadı yoksa
içinden “günü gelince hesaplaşırız!” diyerek anlamazlığa mı
vurdu? Bunu bilemeyiz ama ikinci ihtimal daha
yüksektir.
CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk
turda “Cumhur İttifakı”nın adayı olarak seçileceğini görmekten
mahrum olmasa gerek. İtiraf edemediği bu tesbitten dolayı bizzat
aday olmamıştır. O zaman hem cumhurbaşkanlığını ve hem de partisini
kaybederdi. Aksine inanıp aday olmaması akıl ve mantığa aykırıdır.
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık bir makamda birleşmişken seçilme
şansı olan bir muhalefet liderinin bunu reddetmesi hiçbir bakımdan
düşünülemez. Şu var ki CHP’nin bu yarışta olması parti olarak
bir şarttır. İşte bütün bunlardan dolayı genel başkan, Muharrem
İnce’yi sahaya sürmüştür.
Buraya kadar bahsettiğimiz, Kemal
Kılıçdaroğlu cephesidir.
Bir de Muharrem İnce cephesi
var.
O da kurnaz hesaplar
içinde:
Eğer, cumhurbaşkanı seçilirse
daha ne ister? Seçilirse CHP’de daha güçleneceğinden partiyi
olağanüstü kongreye zorlayarak genel başkanlığı da kazanabilir.
Seçilmek, Muharrem İnce’nin kayıtsız ve şartsız hedefidir.
Fakat seçilemediği takdirde ne olabileceğinin de hesabını
yapmıştır. Seçilemediği takdirde alacağı oyların millet
ittifakındaki CHP’den daha yüksek olmasını
hedeflemiştir.
Bu ne anlama
geliyor?
24 Haziran akşamı sandıklar
açılıp cumhur ittifakı adayı Sn. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı
Hükûmet Sistemi’nin ilk Cumhurbaşkanı olduğu ilân edildikten sonra
dikkateler CHP’nin münferit Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’ye
dönecektir. Aldığı oylara bakılacak ve CHP’yi geçip geçmediği
hesaplanacaktır. Şimdiden söylenmesi mümkün ki Muharrem İnce,
yaptığı mitinglerde esasında Tayyip Erdoğan’ı değil, Kemal
Kılıçdaroğlu’nu zorlayacaktır. 24 Haziran akşamı CHP’nin
cumhurbaşkanı adayı oylarının CHP’den fazla çıkması sürpriz
olmayacaktır. Bu netice üzerine Sn. İnce, arkasındaki rüzgârı
kaybetmeden hemen olağanüstü kongre ister ve çok yüksek ihtimalle
Sn. Kılıçdaroğlu’nun yerine geçer.
Yukarıda Sn. İnce’nin üslubuna
dikkat çekmiştik. Ayrı bir bahis olsa da bir nebzecik temas edersek
şunları söyleyebiliriz:
Siyasetin fikir, belagat,
zarafet, nükte ve hiciv olmak üzere 5 temel unsuru
vardır.
Bugün fikir tarafı, ortak akılla
eserler vermektedir, belagat tarafını hitabet ve okuduğu şiirlerle
Sn. Erdoğan hakkıyla doldurmaktadır.
Siyasi hayatın zarafet tarafı
boştur, “sayın” demekle olmaz.
Nükte ihtiyacını Başbakan
Binali Yıldırım, karşılamaya çalışıyor.
Hiciv sahası da boş.
Öncekilerden bazı misaller vermek
gerekirse:
Başvekil Adnan Menderes, hem
belagat ve hem de zarafete örnektir.
Osman Bölükbaşı, nükte ve hicivde
hatırlanan isimdir.
Kâmran İnan, siyaseti yüksek
zarafetle yapan bir şahsiyetti.
Turgut Özal, fikre bağlı ufka
sahipti.
Muharrem İnce, şayet kendini
disipline edip haşin olmaz ve dilini dikkatle kullanırsa siyasi
hayat, hiciv sahibi yeni bir isim kazanmış olur...