"Künyesi gelmiş!" Bu söz, şu dünyada ilk işittiğimiz cümlelerden biridir.
"Seferberlik", "Kaç Kaç", "Sarıkamış" zümresinden bir cümleydi. Analarımız, nenelerimiz, ezelerimiz, bibilerimiz bir araya geldiklerinde o ânları bir kere daha yaşarcasına Battal Gazi destanı anlatırcasına birbirlerine Seferberlik Hikâyeleri anlatır ve biz çocuklar da tarihe şahitlik ettiğimizden bîhaber büyük bir merakla o anlatılanları dinlerdik.
Neneler, analar, ezeler, bibiler bir ikindi serinliğinde bir araya geldiklerinde aynı şeyleri ilk defa söylüyor ve ilk defa dinliyormuşcasına her defasında aynı hüznü aynı yiğit tavırla dile getirirlerdi. Radyo yoktu ki "arkası yârın" dinlensin, gazete yoktu ki pehlivan tefrikası okunsun, televizyon yoktu ki ekrana düşercesine dizi takip edilsin, internet yoktu ki zaman israf edilsin.
Cephede yaşananlar şehîdin cephe arkadaşları, tarafından dile getirilir, o da ağızdan ağıza veya belki bir mektup vasıtasıyla ailesine gelir, kahramanlık destan olur ev ev sohbet sohbet çoğalırdı. O gün halk arasında "I. Dünya Harbi" veya "Cihan Harbi "denmesi bilinmezdi. "Seferberlik" denirdi, "Harb-i Umumi" denirdi, "Kaç Kaç" denirdi, "Urus" denirdi, "Gâvur".... denirdi. Ara sıra da İngiliz, Alaman, Fransız ve Ermeni kelimeleri geçerdi.