"Aşı" denince çocukluk ülkemden ah bir bilseniz neler hatırlarım!
Çocukluk ülkemden hayaller arkasında, sisler içinden büyüklerimizin Seferberliği, Kaç-kaç’ı, tahsildarın insafsızlığını, jandarmanın dayağını, ekmeğin karne ile satılmasını, gaz-tuz-bezin bulunmayışını, ‘ince dert’i, kinin’i, Sarıkamış’ı… konuştuklarını hatırlarım.
Yaşlı erkekler, uzun "vatanî vazife"lerinden terhis olduklarında yaralanmış, sakatlanmış vücutlar ve bitip tükenmek bilmeyen askerlik hatıralarıyla gelirlerdi.
Onlardan hayatta olanlar veya onlardan dinlemiş olanlar, bütün bunları tekrar ve tekrar sohbet mevzuu yaparlardı. Bu anlatılanlar, Harput’ta kalmadı. 1959’da göçtüğümüz Adana’da da bunları dinliyorduk. Çünkü yurdun her yanında gündem buydu.