Bir ana muhalefet liderinin önemli bir günde, tekrar seçime girdiği bir kurultayda daha uzlaştırıcı, daha özenli ve yeni projeler sunan bir konuşma yapması beklenirdi.
Kemal Kılıçdaroğlu ise öfkeli ve bağıran bir üslubu tercih
ederek Cumhurbaşkanı sn Tayyip Erdoğan'a "diktatör
bozuntusu!!!" dedi. Bu ayıba, ceza hukukunda "sövme fiili" denir.
Halk "küfür" der. Edebiyatta ise bir başka kanunu vardır "üslûb'ul
beyân, aynıyla insan!"
Sövmek, küfretmek, insanı çirkinleştirdiği gibi kalp kırar. Bu
günah, fikrin terk edildiği veya fikirden mahrûm kalındığı
zamanlarda ortaya çıkar.
CHP genel başkanı, neden hiçbir seçimi kazanamadığını, buna rağmen
neden 4. kere genel başkan olmak için seçime girdiğini
açıklayacağına, partisinin Erdoğan nefretini sermaye bellemiş aşırı
mensuplarının hislerini tatmin etmeyi hedef aldı.
Şu sorunun Kemal Beye sorulma vaktidir:
-Sarfettiğiniz bu cümle ile Cumhurbaşkanına ne zarar verdiniz? Hiç.
Şahsınız, partiniz veya millet ne kazandı? Yine hiç!
Bu hoş olmayan cümle, şahsına da partisine de itibar
kaybettirmiştir. Bu kayıp, teraziyle ölçülmez. Vatandaşın insaf ve
adalet duygularında tartılır. Zamanla anlaşılır.
Sn Kılıçdaroğlu, arka arkaya ciddi yanlışlar yapmaktadır:
Evvela asker ve polis şehit ederek kurtarılmış bölge kurmaya
yeltenen Türkiye düşmanı teröristlerden "arkadaşlar" diye bahsetti.
Ama bu vahim hatasını hiç bir şekilde düzeltmedi. Onu düzeltmediği
gibi ardından bir başka hata daha işledi. Yayınladıkları sorumsuz
bildiride terör örgütüne dair tek kınayıcı cümle yazmayıp devleti
sivilleri katletmekle itham eden fikir hürriyeti istismarcısı
akademisyenlere arka çıktı. Üçüncü olarak da kurultayda
Cumhurbaşkanına galiz şekilde sövdü.