Artan bir şekilde çocuklar
kaybolmakta, çocuklar istismar edilmekte, çocuklar
katledilmekte.
Çocuklardan bazıları bulunamıyor.
Bunların organ mafyasının veya bir başka mafyanın elinde olma
ihtimali yüksektir.
Toplum, son zamanlarda bu
haberlerle sıkça sarsılmakta. Acaba; en adisinden psikolojik bir
savaşla mı karşı karşıyayız diye düşünmekten kendimizi
alamıyoruz.
Sakarya’dan bir haber geliyor ki
sadistin biri bir zavallı köpeğin patilerini kesmiş. Daha bu
hunharlığın üzüntüsü devam ederken Ağrı’da kaybolan bir kız
çocuğunun bir türlü bulunamadığı öğreniliyor.
O güzelim yavrucağın bulunamaması
insanın içini ezerken Türkiye’nin başkentinde işlenen bir
canavarlık kalpleri parçalıyor. Adli Tıp rapor ediyor ki 8 yaşında
kız çocuğuna hem işkence edilmiş ve hem de bu masum yavrucak
kirletilmiş. Failin, çocuğun ailesiyle ihtilafı varmış, öcünü
böylesine kan dondurucu gaddarlıkla almak istemiş...
Bu millet, bu toplum, nasıl bir
manevi çöküntü içindedir? Bu nasıl bir korkutucu irtifa kaybıdır?
Nasıl bir ahlaksızlık girdabına sürüklenmedir?
Bir tarafta mevzuata göre zina
suç değil, diğer tarafta nikâhsız yaşama “düzeyli beraberlik”
sayılmakta, beri tarafta mutlak idamlık suçlarda, ceza
mahkemelerinin eli kolu bağlı kalmakta.
Sadece bu suçlar da değil;
uzmanlar, uyuşturucu kullanmanın 10’lu yaşlara kadar geldiğini
söylemekteler.
Bu berbat neticenin müsebbipleri
kimler?
-İnternet
-TV’ler
-Medya
-Okul
-İlahıyatçılar.
-Ceza mevzuatı.
İnternet, her ele ve her eve cep
telefonu, dizüstü ve masa bilgisayarıyla atılmış fitili çekilmiş
bir bombadır.
TV’ler, bir kısım dizi ve
programlar vasıtasıyla Türk toplumuna karşı aileyi evden kuşatarak
yaptığı yıkım faaliyetini devam ettirmektedir.
Bilmem nere bülteni gibi çıkan
bazı gazetelerin birinci sayfaları üryan manken ve özendirici
aldatma haberleriyle dolu. Böylesi haberlerin yaptığı tahribatı,
terörist kurşunları yapamaz.
Habere bakınız? Sen neyin
sözcüsüsün denmeye layık olan kapıt destesi, yan yana iki
haberinden birinde güya Ankara’daki vahşeti kınarken diğerinde
çıplak resim karaltısına buzlama yapan TRT’yi ağır bir dille
yermektedir.
Müstehcenliği sermaye edinmiş
gazeteyse tiraj kaybına fren olsun diye el değiştirmesine rağmen
uçkur seviyesinin üstüne çıkmayı tercih etmemektedir.
Mevzubahis elim vakalarda Millî
Eğitim, Diyanet ve İlahiyat fakülteleri de ne gibi sorumlulukları
olduğunu kendilerine sormalılar.
Türk mü İtalyan mı olduğu çok da
net anlaşılmasa da yürürlükte olan ceza mevzuatının da dilinden
muhtevasına kadar sil baştan ele alınması gerekir. Ankara, AB’ye
girme uğruna 2007’de idam cezasını kaldırmıştı.
Şimdi;
Hem acilen idam cezası geri
getirilmeli ve hem de Türk mü İsviçreli mi olduğu çok da net
anlaşılmayan Medeni Kanun mevzuatından da boşanmayı teşvik eder
mahiyetteki çarpık maddeler ayıklanmalıdır.
Hiçbir hapis cezası,
ağzı süt kokan çocuğunu bu
vahşetle kaybeden ana-babanın yüreğini soğutamaz.
Allahü teala, Kur’ân-ı kerimde
“kısasta hayat vardır” buyuruyor. Kim daha iyisini bilebilir?
Devlet, ne mevzuattan idam cezasını çıkartma hakkına sahiptir ve ne
de mahkemeler ceza verdikten sonra da maktulün mirasçıları yerine
geçerek katilleri, zanileri, canileri affetme hakkına.
Hem büyük bir oyun ve hem de
büyük bir çöküntüyle karşı karşıyayız.
Tedbirler için Ekim 2018 son
tarihtir.