Suudi vatandaşı ve The
Washington Post gazetesi yazarı Cemal Kaşıkçı’nın Suudi
Arabistan’ın Levent’teki Başkonsolosluğuna girip de kaybolma
vak’asının bugün Suudi yönetimindeki yansıması, tam bir suçüstü
yakalanma psikolojisidir.
Kral Halid bin Abdülaziz’in
vaziyeti bunu göstermektedir. Panik, şaşkınlık ve bizarlık. Kral,
iki arada bir derede kalmış intibaı vermekte. Oğlu Veliahd Muhammed
bin Halid’in yaptıklarını telafi etmeye çalışmaktan yılgınlığa
düşmüş görünüyor.
Batılı dostları, Prens’i
ustalıklı telkinlerle havalandırdılar. 1985 doğumlu olan bu genç,
Veliahd olmaktan başka Kral Muavini, Başbakan Yardımcısı, Savunma
Bakanı, İçişleri Bakanı, Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyi Başkanı
ve Kraliyet Mahkemesi Reisidir. Bu unvan yetki ve makamlar ve
yapılan telkinlerle tam bir kibir abidesi hâline gelmiş. Sözümona
reformcu oldu. Ancak orada kalmadı. Lübnan Başbakanı Saad Hariri’yi
ülkesine davet ettikten sonra rehin tutarak istifaya mecbur
bıraktı. “Bizim Filistin diye bir meselemiz yok! İsrail’le
anlaşın!” diye Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı azarladı.
Varlıklarından rahatsız olduğu birkaç düzine prensi, Riyad’da
günlerce bir otele kapattıktan sonra taahhüdler alarak canlarını
bağışladı.
“Sen aslansın, sen kaplansın,
eşin-benzerin yok, kurtardın kurtardın, kurtarmadıysan bu devlet
batacak!” denli laflara kanmış Veliahd doludizgin gitmekte. Kaşıkçı
Vak’ası, son hüneridir.
Cemal Kaşıkçı, bir muhalif
yazardı. Amerika’nın başşehrinde yayın yapan bir gazeteden rejim,
Kral ve Veliahdın icraatlarını tenkit ediyordu. Muhammed bin
Halid’e göre susturulması lazımdı. Kayıp gazeteci takipteydi. Uygun
zaman ve zemin kollanıyordu. Nihayet 2 Ekim 2018 Salı günü beklenen
fırsat doğdu. Düşmanları, saat 13.14’te konsolosluktan içeri girdi.
Suudilerin daha evvel oraya yakın dövüş adamları, komandolar ve
cinayetten sonra izleri silmek için adli tıp başkanını yolladığını
bilmiyordu. Bildiği bir şey varsa takip edildiğiydi. Muhakkak
tehditler de alıyordu. Bundan dolayı konsolosluğa girerken dışarıda
kalan nişanlısı Hatice Cengiz’e başına bir hâl gelirse kimleri
arayacağını söylemişti.
Nişanlı hanımın 16.46’da Yasin
Aktay’a telefon açıp olayı ihbar etmesiyle Suud iktidarının oyunu
bozuldu.
Eski bir istihbaratçı olan
Cemal Kaşıkçı, nişanlısına o tembihi yaptığı gibi kuvvetle
muhtemeldir ki Yasin Aktay ve Turan Kışlakçı’ya da “başıma bir hâl
gelirse nişanlım sizi arayacak” demiştir.
Vak’anın meydana gelmesi, bugün
iki haftayı geçmiştir. Bu kadar uzun zaman içinde henüz hiçbir ize
rastlanamadı, muamma devam ediyor. Kamuoyundaki kanaat, iki uçakla
gelen Suudi ajanların muhalif gazeteciyi öldürüp parçalara ayırarak
götürdükleri yönündedir. Diğer ortak kanaat de Veliahd Prens
ekibinden başka BAE ve Mısır yönetiminin de hadisenin bir yerinde
olduğudur.
Suudi idaresi, önce Türk
görevlilerin konsoloslukta arama yapabileceklerini
söylediler; sonra bundan vazgeçerek ayak sürümeye başladılar.
Aradan geçen zaman içinde konsolosluğa birçok Suudi ve araç-gereç
girip çıktı. Böylece iz ve delil olarak ne varsa ortadan kalkmış
olmalı.
Suudi taraf bundan sonra
Türkiye’ye ortak çalışma teklif etti. Türkiye’nin kabul etmesiyle
de Kral, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp teşekkür etti ve kimsenin
“Türk-Suud kardeşliğini bozamayacağını” söyledi ve ertesi gün olan
dün de konsolosluğa giriş izni verildi.
Bu arada Avrupa devletleri ve
ABD Başkanı Trump’dan da Suudlara sürekli baskı geldi. Donald
Trump, orada kalmayıp Hatice Cengiz’i de Beyazsaray’a çağırdı.
Trump’ın ilk andan itibaren olayla yakından ilgilenmesi dikkat
çekicidir. Hâlbuki bu olay, bir Amerika şehrinde cereyan
etmemiştir. Kayıp insan, Amerikan vatandaşı değildir. Nihayet
ülkesinde çıkan bir gazetede yazmaktaydı. Gerek Amerikalılar ve
gerekse Avrupalılar için olan olmuştur. Bu saatten sonra yapılacak
olan suçüstü yakaladıkları Veliahd Arabistanı’nı köşeye sıkıştırıp
“anlaşma” ve “alışveriş” adı altında büyük menfaatler
koparmaktır.
Yoksa Filistin’de, Akdeniz’de,
Suriye’de, Afrika’da, Arakan’da, Endonezya’da bu kadar insan
ölürken onlara aldırmayıp da Cemal Kaşıkçı’nın derdine niye
yansınlar?
Hele, Cemal Kaşıkçı’nın
nişanlısının Beyazsaray’a davet edilmesi, ne ile izah edilir?
Terörle mücadelede neredeyse her gün bir nişanlı veya yeni evli
askerimiz şehid olmakta. Davet orada kalsın, buna ihtiyaç da yok.
Sn. Trump, o nişanlı kızlarımızı, o taze gelin evladlarımızı bir
güne bir gün aradı mı? PKK-PYD/YPG’ye silah taşıyan tırlar durdu
mu?
Kaşıkçı Vak’ası, Trump’ın
Kral’a “desteğimiz olmasa on beş gün tahtta kalamazsın!” demesinden
iki hafta sonra oldu. Bu tuhaf tesadüf yaşanıp da ABD sanki birinci
derecede tarafmış gibi Trump, Suudi Arabistan’a yüklenince Veliahd
Prens, şöyle bir diklenmişti. O diklenince Kral, ılıman iklim
temini için kendilerine anlayış gösteren müttefiklerine teşekkür
etti.
Kralın Sn. Trump ve diğerlerine
dedikleri rüşveti kelamdır. Sn. Erdoğan’a teşekkürü de rüşveti
kelamdır. Çünkü cinayet planı bozulmuş, suçüstü yapılmıştır. Bu
yüzden “Ortak Çalışma Grubu”nun bir fayda temin etmesi şüphelidir?
Vak’a mahallinde delil bulma ihtimali neredeyse kalmamıştır. Bu
yüzden Türk tarafı sakın ola ki “suç deliline tesadüf edilmemiştir”
diyen bir zapta imza atmamalı.
Bu vak’a, Türkiye’nin itibarına
karşı yapılmışken Trump ve Avrupa liderleri, rol kapma peşindeler.
Psikolojisi bozulmuş Riyad’ı sıkıştırıp külliyetli miktarda menfaat
koparma peşindeler.
Ankara, zora düşünce kardeş
olduğumuzu hatırlayan Suud yönetimini, masaya oturtarak bu başıboş
keyfîlikten, bu havadan çıkmaları için nasihat etmeli ve niyet ve
kardeşlik sorgusu yapmalıdır.