27 Ekim 2018 Cumartesi günü gerçekleşen dörtlü zirve toplantısı,
katılan devletlerin kimliği dikkate alındığında gayretlerinden
dolayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Türkiye adına önemli bir
başarıdır.
Sn. Erdoğan, günlük kabullerini 4 yıl aranın ardından 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramından 5 gün evvel Çankaya Köşkü’nde yaptıktan 2
gün sonra Suriye Zirvesi için mekân olarak 36. Osmanlı Padişahı ve
101. ve son İslam Halifesi Vahideddin Han’ın Kandilli sırtlarındaki
köşkünü seçiyordu.
Bunlar tesadüf olamaz. Çünkü devlette devamlılık esastır. Nitekim
benzer manzaralar bu toplantıdaki taraf devletler Rusya, Fransa ve
belki Almanya için de mevzubahistir. Diğer gerçek de şudur ki
hiçbir devlet reisi, kullandığı mekânı, şahsi mirasçılarına miras
bırakamaz. Vahideddin Han Köşkü, milletin mülkü olduğu gibi Çankaya
Köşkü ve Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi de
milletindir.
Dört sene sonra kabullerinin Çankaya Köşkü’nde yapılmasının içeriye
dönük böylesine kucaklayıcı sebepleri olduğunu düşünüyoruz. Bunun
bir de dışarıya dönük sebebi olmalı:
Son İmparator, Şam’daki Selimiye Camii’nin Haziresi’nde/bahçesinde
medfundur. Bu bahçe, bizim birkaç Hanedan Kabristanımızdan biridir.
Şehidliklerimiz nasıl ki bulundukları memleketlerde dalgalanan
bayrağımız ve ebedi dokunulmazlığa sahip topraklarımızsa, Şam’daki
Selimiye Hanedan Kabristanı da öyledir.
Bu toplantı, Cemal Kaşıkçı katliamındaki tuzağı ters yüz etmekteki
muvaffakiyetimizin hemen ardından ikinci başarılı imzamızdır. Ama
aynı zamanda bir hazin tekrarı da yaşamış olduk. Toplantıyla iki
askerimizin şahadeti çakıştı. Sarıkamış’ın Allahuekber Dağlarında
90 bin askerimizi şehid verdikten 104 sene sonra Tunceli
Dağları’nda donan 23 ve 26 yaşında iki civan Mehmedimizi şehid
veriyorduk. Biz I. Cihan Harbi’ne Almanya’nın tertipleriyle
girmiştik. Almanya’nın teşvikleriyle Mısır’ı fethetmek için Süveyş
Kanalı’nı aşmış, sonra kaybetmiş ve bu mağlubiyetle Filistin ve
Suriye’de onulmaz yaralar almıştık. Bu teessürde Almanya’nın dahli
çok yüksektir. Karşımızdaki İngiliz suçlu, yanı başımızdaki Almanya
vebal sahibidir.
104 sene evvel, Almanya müttefik, Fransa işgalci düşmandı. Rusya da
Kafkas ve Balkan mülklerimizin işgalcisi “Moskof”tu.
Zirvede kimlerin olduğuna bakıldığında 19. Asrın son çeyreğinden
beri dost gördüğümüz Almanya, II. Dünya Harbinden sonra dost
saydığımız Fransa ve soğuk savaşın bittiği 1990’lardan bu yana
samimi dost telakki ettiğimiz Rusya var.
Ama; bu zirvede stratejik ortak bellediğimiz ABD yok. İngiltere de
yok. İngiltere davet mi edilmedi yoksa Washington yer almayınca mı
bulunmadı? Bilmiyoruz.
Bildiğimiz şu ki Rusya, Kırım’ı yutup Karadeniz’i tasarrufuna
aldıktan başka arka bahçesi hâline getirdiği Suriye üzerinden Orta
Doğu’ya bayrak dikmiş ve Akdeniz’de söz sahibi olmuştur. Bu netice,
Amerikan başkanlarının zincirleme vahim hatalarının eseridir. ABD
şimdi hatalarını güneyimizde bir Kürt devleti inşa etme
mecnunluğuyla katmerleştirmektedir.
Bir başka ifadeyle:
Rusya, bir asır sonra güçlü bir biçimde buradadır. ABD ve tabii
müttefiki İngiltere ve bunların ileri karakolu vicdani hasletlerden
sıyrılmış İsrail de buradadır. Fransa, bir parçacık buradaydı.
Şimdi bu zirvede tarafeyn devletlerden biri olmakla bölgedeki
tırnakları kuvvetlenmiştir. Almanya ise 104 yıl sonra arkasına
AB’yi de almış olarak artık daha bir güçlü şekilde buradadır.
Zirve Bildirisi’ni birkaç noktada toparlamak mümkündür:
-Suriye ihtilafı, askerî tedbirlerle halledilemez.
-Anayasa Komisyonu, yıl sonuna kadar toplanarak yeni Anayasa
yapılmalı. Suriye halkı, hür iradesiyle kararını vermelidir.
-DEAŞ, NUSRA Cephesi ve el-Kaide gibi örgütlerin faaliyetlerine
izin verilmemelidir.
-Suriye Arap Cumhuriyetinin birliği, toprak bütünlüğü, bağımsızlığı
ve hükümranlığı muhafaza edilmelidir…
Görüldüğü gibi “rejim” vs. denmiyor. Suriye’nin BM’deki künyesi
kullanılmakta. Bir başka çok dikkat çekici olansa şudur. Diğer
terör örgütleri tek tek sayılırken PKK/PYD-YPG’den ve bunlara
ABD’nin yaptığı devasa yardımlardan söz edilmemekte ve fakat sadece
terör örgütleri, Suriye üzerinden komşu devletleri rahatsız
etmemeli diye öznesi meçhul bırakılan bir cümle sarf edilmektedir.
Mültecilere yardıma dair de tek kelime yoktur. Fırat’ın doğusu diye
bir cümle de yok.