Suriye, asrın felaketini yaşıyor. "Size bahar getirdik!"
diyenler ateş yağdırdılar. Bugün talihsiz Suriye'de ne kadar nüfus
kaldığı tam belli değil. Yarım milyon ölü, bunun iki-üç katı yaralı
oldu. İç göç yaşamamış Suriyeli aile yok gibi. Bir başka ülkeye
iltica eden mülteci sayısı 7 milyon civarında.
Diğer taraftan kuzeydeki Kürt nüfusun Suriye ile aidiyet bağı
koparılmak istenmekte. Bu sebeplerle yüzde elli nüfusunu kaybetmiş
bir memleket, orada kalan ne kadar insan için vatandır bilinmez.
Araplar için, Beşar Esad dahil Nusayriler için, Türkmenler,
muhalifler ve Kürtler için Suriyenin tamamı bugün de vatan
mıdır?
Gerçek duruma bakarsak Fırat Kalkanı Harekâtıyla DAEŞ'ten
temizlenen ve el-Bab'ın da alınmasıyla genişleyecek olan bölge
Türkmenlerle muhalifler için "vatan"dır. Fırat'ın doğusundaki Kuzey
Suriye bir kısım Kürtler için "vatan"dır. Orta Suriye’den Akdeniz'e
kadarki bölge de Nusayriler için "vatan"dır...
Şimdi bu kopmuş aidiyetleri, vatan muhabbeti ve vatandaşlık
kaydıyla bir araya getirmek gibi bir mecburiyet var. Bu mecburiyete
kim ne kadar uyar? Amerika'nın sırtını sıvazladığı, AB'nin
şımarttığı Suriye PKK'sı PYD'den "Suriye'nin toprak bütünlüğü" diye
bir dert beklemek abestir. ABD ve AB, PYD'yi DAEŞ'e karşı kullanmak
istedikleri için onlar zaviyesinden de Suriye'nin toprak bütünlüğü
olmazsa olmaz bir şart değildir. İran, rüşveti kelam kabilinden
"bütünlük" dese de toprak bütünlüğü umurunda değildir. Öyle olsaydı
doğu Halep'in tahliyesi yapılırken ateşkes kararına rağmen
sivillere ateş açılmaz, katliam yapılmazdı. Rusya içinse üsleri ve
Nusayrilerin kendilerine imkân sunmaları esastır.
Komşusunun toprak bütünlüğünü tam bir içtenlikle isteyen
Türkiye'dir. Eğer toprak bütünlüğü sağlanamaz ve Fırat'ın doğusunda
emrivaki ile bir Kürt devleti kurulmaya kalkışılırsa Türkiye, "her
ne pahasına olursa olsun" izin vermeyeceğini çok önceden ilân
etmiştir.