Ağustos, zaferler mevsimimizdir. Geçen yazılarımızdan birinde
ağustos ayının "alparslan" olarak değiştirilmesini teklif etmiştik.
Bir roma hükümdarı yerine Anadolu'yu bize ebedi vatan kılan Büyük
Selçuklu Sultanı'na vefa borcumuzdur.
Devlet 2015 Temmuz sonu ve ağustos başı gibi, emniyet kuvvetlerimiz
ve ordumuzla şer odaklarına hudutlarda, şehirlerde, dağlarda,
havadan ve karadan taarruza geçti. Bu, birliğimize, dirliğimize,
huzurumuza ve istikbalimize kasdedenlere karşı meşru müdafaadır
Devlet, son iki senedir iç ihanet unsuru Paralel Örgüt'le mücadele
halindeydi. Bu örgüt, milli eğitim, emniyet, ordu, polis ve
adliyede devleti çok ciddi biçimde ele geçirmiş, medya, finans ve
iş dünyasında bir güç haline gelmişti. Hedefe giden her yolu mubah
sayıyordu. Taraftar yaptıklarının inancını bozmakta, eşlerle ve
kızların başını açtırmakta, takiyye için içki içilmesini bile mubah
saymaktaydı. Apayrı inanış grubu olduğu geç fark edilmişti. Paralel
Örgüt, devlete, iktidara ve bilhassa can düşmanları gördüğü CB
Recep Tayyip Erdoğan'a karşı kinle dolu bir mücadele halindeler. O
kinle son seçimlerde HDP'ye destek oldular.
Bu mücadele devam ederken üç fitne unsuruyla mücadele daha başladı.
Böylece hedefe oturtulan fitne unsurları 4'e çıktı: Paralel Örgüt,
DAEŞ, PKK, DHKP-C. İlk taarruz, DAEŞ'e karşı yapıldı. Arkasında
kimlerin olduğu hâlâ meçhul olsa da "İslâm eşittir terör!" algısı
için kurulduğu açıkça görülen bu örgüt, Suriye'nin kuzeyinde
PYD/PKK ile toprak kazanma savaşı vermekte. 300 kadar sosyalist
Türk'ün toplanarak Arap Pınarı'na/Kobani'ye yardıma gelmekte
olduklarını öğrenince Diyarbakır'a canlı bomba göndererek 32 genci
katletti. Türkiye, DAEŞ'e karşı ayağa kalktı. Devlet hazırlıklara
başladı. O sırada Selahattin Demirtaş, bir çılgınlık yaparak
taraftarlarını organize olmaya davet etti. Bu davet, gece uyuyan
iki polisin enselerine kurşun sıkılarak şehit edilmeleriyle hemen
karşılığını buldu. Cinayeti PKK üstlendi.