Diğer kavimlerle olduğu gibi
Türklerle Rumlar, Türk bayrağı altında birlikte yaşayıp, birlikte
üretip, birlikte paylaştılar. Bu ortak hayat, 5 asır sürdü. Sonra
Rumlar, Sömürgeci Avrupa devletleri tarafından istiklal için
kışkırtıldılar. Kışkırtanların derdi Rumların bağımsızlığı değil,
kendi menfaatleriydi. Rumlar, bugünkü tabirle taşeron olarak
kullanıldılar.
Devlet-i Ali Osman’dan 1821’de
otonomi ve 1930’da istiklal kazanıldı. Bu, Osmanlı’dan ilk kopan
yongadır. Ayrılık rüzgârı, kısa sürede diğer ırkları da buldu.
Balkanlar, çete savaşlarıyla sarsıldı. Yunanistan’ı Balkanlardaki
gayrimüslim unsurlarla devletin diğer kanadındaki Müslim unsurlar
takip etti.
Dediğimiz gibi; Rumlarla
müşterek hayatımız 5 asırdır. Oysa Yunanistan, 189 yaşına daha yeni
girmiştir. Yunan isyanı, Mora yarımadasında başlamış, ayrılıkçı
devlet, bu ufacık sahada kurulmuşken sömürgeci Avrupa’nın teşvik ve
himayeleriyle sürekli genişleyip büyüdü. Nihayet I. Dünya
Harbi’ndeki zor günlerimizden istifadeyle İngilizler tarafından
Anadolu’ya çıkartıldılar, İstanbul’a sokuldular.
İngiliz telkinleriyle sürekli
İstanbul ve Anadolu’nun fethi rüyaları gördüler. Hâlbuki “biz, bu
kadar geniş topraklara hangi nüfus ve kuvvetle sahip olup, elde
tutarız?” diyerek kendilerini ateşe itenlere
direnebilirlerdi.
Yunan işgali, Türk-Yunan
muharebeleri iki millete de çok şeyler kaybettirdi. Yunan askerinin
Ege bölgesinde yaptığı mezalim milletimizin hafızasına
kazındı.
Büyük Britanya, emellerine
kavuşmuştu. Asırlara dayalı bir bütünlüğü önce bölmüş, sonra
tarafları vuruşturmuş ve ardından da kan davası güden derin bir
düşmanlığa yol açmışlardı. Eskisinden çok az olsa bile Yunan
husumeti Türkiye’de, Türk husumeti de Yunanistan’da hâlen devam
etmektedir.
Arada hâlli pek de kolay
olmayan Oniki ada, Batı Trakya, Ege Kıta Sahanlığı, Kıbrıs ve
vakıflarla dinî haklar gibi meseleler vardır. Türkiye, son on yıl
içinde Rum vakıflarını sahiplerine iade etti. Yunanistan’daki Türk
vakıflarının da aynı netlikle çözülmesi gerekir. Heybeliada Ruhban
Mektebi ise zamana terk edilmiş olarak beklemektedir. Arada bu
kadar mesele olması yüzünden Batı, Yunanistan’ı her Yunan hükûmeti
döneminde kullanmaya, suistimal etmeye devam etmektedir. “Jetlerin
it dalaşları bitti” derken bu defa da Kıbrıs çevresinde doğalgaz
araştırma faaliyetleriyle eski ihtilaflara yenileri
ekleniyor.
Bütün bu çekişmeler, iki
devlete de pahalıya mal olmaktadır. Yunanistan’a ise daha pahalıya
çıkıyor. Yunanistan, vatandaşı çalışmayı çok da sevmeyen, sanayii,
üretimi olmayan, tek geliri turizmden ibaret küçük bir devlet.
AB’nin en muhtacı.
Atina’da Batıya ve İsrail’e
rağmen Türkiye’yle dostluk için samimi adımlar atılsa kurulacak
dostlukla iki taraf da kazanır. İlk dostluk münasebetleri Yorgo
Papandreu zamanında atılmıştı. İtidal sahibi bir Başbakandı. Şunu
unutmamak lazım. Dostluklar için illa felaketlerin kapıyı çalması
gerekmez. 1999 Marmara zelzelesinde Yunanistan komşu olduğumuzu
hatırlayarak hemen yardımımıza koşmuştu. Bugün o Yunanistan, AB’nin
üvey evladıdır. Kerhen tahammül etmekteler. Şuna emin olmalı ki
Yunanlıların örf, âdet ve hayatları Avrupa’dan çok Türklere
benzer.
Bugün, bu Yunanistan’ın
başında, teslisi reddedecek kadar zeki, Aleksis Çipras diye nev’i
şahsına münhasır bir Başbakan vardır. Ortağı partideki istifalarla
koalisyon Hükûmeti, 300 üyeli meclise göre 152 mv zayıflığına
düşmüştür. Bu durumda idare, işsizlik, yoksulluk ve parasızlıkla
birlikte daha zorlaşmıştır.
Yunan Başbakanı, işte bu
ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Türkiye’ye davet edildi.
Önce 5 Şubat günü Sn. Erdoğan, Sn. Çipras’ı Ankara’da kabul edecek,
iki devlet adamının görüşmelerinden sonra ortak basın toplantısı
yapılacak. Misafir Başbakan ertesi gün İstanbul’a geçerek
Fatih’teki Patrikhaneyi ve Heybeliada’daki Ruhban Mektebini ve bu
arada Fener Rum Patriği Sn. Bartholomeos’u ziyaret edecek. Ruhban
Mektebi’nde yapılacak ayini de seyredecek.
Mevzubahis Ruhban Mektebi,
Yunanistan’ın bizden kopmasından 14 sene sonra 1844’te adadaki bir
manastıra “Heybeliada Ruhban Mektebi” adının verilmesiyle
kurulmuştur. Ortodoks âleminde Atina Üni. İlahiyat Fakültesinden
sonra tesis edilen ikinci önemli okuldur. Çipras, burayı ziyaret
eden ilk Yunan Başbakanı olmaktadır. 1933’te ise muhalefet lideri
Elefterios Venizelos gayri resmî olarak bir ziyarette bulunmuştu.
Anılan kurum, bugüne dek Bartholomeos dâhil 12 Patrik çıkartmıştır.
1950-1964 Arasındaki Türk Hükûmetleri, bu mektebin yabancı talebe
kabul ermesine izin vermişlerdi. 1964’te İnönü Hükûmeti, güvenlik
gerekçesiyle bu izni kaldırıldı. Bu arada Anayasa Mahkemesi,
1971’de aldığı bir kararla özel yüksekokulların bir devlet
üniversitesi bünyesine katılmasına hükmetti. Buna göre Heybeliada
Ruhban Mektebi de bir ilahiyat fakültesine bağlanacaktı.
Patrikhane bu şartı kabul etmedi. Etmeyince de söz konusu yerde
eğitime son verildi.
Bir ihtilaf, anlaşmazlık, ne
kadar ağır olursa olsun iyi niyet var olduktan sonra onun hâlli
mümkündür. Sn. Çipras Türkiye’yi ziyareti öncesinde AA’ya verdiği
mülakatta şu kayda değer söz ve görüşleri dile
getirmiş:
-Hem halklarımıza, hem
bölgemize fayda sağlayacak bir ilişki inşa etmemiz gerekir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile münasebetim saygı, samimiyet ve açık
sözlülüğe dayanıyor.
Yukarıdan beri ifade etmeye
çalıştığımız da bundan başka bir şey değildir.
İş belli, niyet halis, üslup da
düzgünse netice alınır. En azından bir kısmı bugün alınır bir kısmı
hâle-yola konarak yarın çözülebilir.
Yunanistan’ı ekonomik darlıktan
kurtarmak için Ege Denizi enine ölçülerek yarısından bu tarafta
olan adalar, Türkiye’ye satılabilir. Atina’nın ortasındaki Fetih
Camii ibadete açılabilir. Kapalı diğer camiler aynı şekilde tamir
edilerek ibadetten mahrumiyetlerine son verilebilir. Batı Trakya
Türklerinin şikâyetleri ortadan kaldırılabilir. Gerçeği kabul etmek
lazım ki bugün Kıbrıs’ta iki ayrı devlet vardır. İki devletli
esasla çözüm bulunabilir. Ayasofya’nın namaza açılmasına Atina,
huysuzluk çıkartmayabilir. Bunlar olduktan sonra Heybeliada Ruhban
Mektebi de rahatlıkla 1964 öncesi şartlara kavuşabilir. Zaten
kapatılması bir darbenin hemen ertesidir. Diğer taraftan
Patrikhane’yi Fatih Kaymakamlığına bağlı sıradan bir makam olarak
görmek de hatalıdır. Orada oturan patrik, 300 milyon Ortodoks
Hıristiyan’ın ruhani lideridir. Patriğin, Osmanlı rejimindeki yeri,
salahiyeti ve rütbesi iyice araştırılarak tarihî doğrulara göre
hareket etmelidir.
Ankara, bundan böyle
“komşularımızla sıfır ihtilaf” siyasetini yeniden gündeme
taşıyabilir. Bu sulhü tarihteki çok büyük iki düşman Rusya ve
İran’la gerçekleştirdik. Diğerleri yani Ermenistan, Irak, Suriye,
Bulgaristan ve Yunanistan eski vilayetlerimizdir. Bunlardan bir
kısmı 80, bir kısmı 180 sene önce ana gövdeden ayrılmış, bir kısmı
dindaşımız, bir kısmı kültürdaşımızdır. Ermenistan’la ilişkilerimiz
Azerbaycan odaklıdır ve bugün için beklemededir, Irak’la gidişat
memnuniyet verici, Bulgaristan’la gayet iyi, Ukrayna ile iyi,
Suriye ile bu devlette anayasa yapılıp halk meşru bir seçimle
iradesini ortaya koyduğunda yeniden düzelme yoluna girecek
görünüyor.
Yunanistan’a gelince. Bu
komşumuzla ihtilafımız, eski ve katmerlidir. Yukarıda da
belirttiğimiz gibi Akdeniz’deki sualtı aramaları sebebiyle devreye
yeni nizalar girmiştir. Ayrıca bu devletle iyi veya kötü olmak,
Güney Kıbrıs idaresine de etki etmektedir.
Barış, huzur ve dostluk gibisi
yok.
Çok kültürlülük içinde paylaşma
güzelliği tekrar keşfedilmeyi bekliyor.