Rahim Er Türkiye Gazetesi

VAKIF MEDENİYETİ

Türkiye, bugün dış dünyada sefaret ve konsolosluklarıyla hariciye teşkilatı, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, SETA, Kızılay, Ziraat Bankası, Halk Bank ve Vakıflar Genel Müdürlüğü ile...

30 Kasım 2018 | 3.860 okunma
Türkiye, bugün dış dünyada sefaret ve konsolosluklarıyla hariciye teşkilatı, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, SETA, Kızılay, Ziraat Bankası, Halk Bank ve Vakıflar Genel Müdürlüğü ile temsil edilmekte, iş ve hizmet yapmaktadır.
En büyük hizmet görenlerden biri Vakıflar Genel Müdürlüğü İdaresidir. Selçuklu ve Osmanlı bakiyesi 52 bin vakfı temsil eden Vakıflar Genel Müdürlüğü, hem içeride ve hem de dışarıda hizmet etmektedir. 2003-2018 arasındaki çalışmalarıyla Türkiye dâhilinde 5250 vakıf eseri milletimize ve insanlığa yeniden kazandırmıştır. Önceki adıyla Evkaf İdaresi olan bu teşkilat 1048’den bu yana köklü hatta temel müesseselerimizden biridir. Erken Cumhuriyetle yapısında değişikliklere gidilmiştir. Vakıflar Umum Müdürlüğü ismi de bugünkü şekle getirilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, muhtar/otonom idare denmese bile kendi kendine yeten bir kuruluştur. Genel müdür, icradan mes’uldür. Onun üstünde nihai karar mercii olarak Vakıflar Meclisi vardır. 15 kişilik bu meclisi, Yeni Vakıflar, Cemaat Vakıfları, Mülhak Vakıflar ve Mazbut Vakıfların temsilcileri teşkil eder.
Vakıflar teşkilatında çalışan her dereceden memur ve işçi, devletten maaş almaz. Onların maaşlarını ecdat öder. Vakfiyelerin iradı vardır. Bu gelirlerle şartnamedeki hayr-hasenat eda edildiği gibi tamir ve inşalar yapılır ve idari masraflar karşılanır.
Ne var ki Vakıflar İdaresi, her tarihî esere gerektiğinde müdahale etme veya hizmet etme hak ve yetkisine sahip değildir. Vakıfların bir tarihî eserde müdahil olması ancak vakıflar yahut öteki devlet mahzenlerinde buranın vakfedilmiş olduğuna dair vakıf senedinin bulunmasına bağlıdır. Bu yüzden nice tarihî eser, sırf vakıflar idaresiyle irtibatlandırılamadığı için ziyan olmaktadır. Kanuni bir düzenlenmeyle Vakıfların yurt içi ve yurt dışında yetkisini genişletmesi zaruret hâline gelmiştir.
Ayrıca; Vakıflar Genel Müdürlüğü, Vakıflar Bankası’nın yüzde 53 hissesine sahiptir. Bu hisse yakında buradan çekilerek Vakıf Yatırım’a nakledilecektir. Bu fevkalade isabetli bir tasarruftur. Vakıf bırakan vaakıflar, vakfiyelerinin geliriyle banka kurulup faiz üzerinden ticaret yapılsın, voleybol vs. takımı kurulsun diye dişleri-tırnaklarıyla kazandıkları mal ve mülklerini vakfetmediler. Her vakfiyenin vakıf şartnamesini ihtiva eden bir senedi vardır. Bu ister bir köydeki çeşme isterse Payitahttaki Ayasofya olsun hiç kimde bu şartnamenin dışına çıkamaz. Çıkarsa hukuk çiğnenmiş, vakıf sahip veya sahibesi incitilmiş olur. Bundan dolayı yüzde 53 hisse geri çekilmekten başka adı geçen bankadan “Vakıflar” ismi de alınmalıdır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün bugün ayrıca Fatih Sultan Mehmet ve Bezm-i Âlem isminde iki de üniversitesi vardır…
23-25 Kasım tarihleri arasında Bosna’daydık. Vakıflar Genel Müdürlüğünün daveti olunca “ecdat çağırıyor” diyerek kalkıp gittik:
İlk günü önce Saraybosna’da imar edilmesi biten İsa Bey Hamam ve Külliyesi ile Durak Bey Camii’ni gördük, 24 Kasım günü de 120 yataklı bir yurdun açılışında bulunduk. Yurt açılışında K. T. Bakanı Mehmet Nuri Ersoy da yer aldı. Takip eden günde ise Sırp bölgesindeki Foça şehrine gittik. Otobüsten indiğimizde karşımızda Mimar Sinan üslubunda muhteşem zarafette bir cami yükseliyordu. Sırplar, son Sırp-Boşnak savaşında sadece insan değil; inanç, kültür ve tarih soykırımı da yaparak bu camii, daha nice eserimizle birlikte bombaladıktan sonra temel taşlarına varıncaya kadar kepçelerle söküp Drina ırmağına dökmüş, üstünü de toprakla kapatmışlar.
Camiin içine girdiğimizde ta kubbeye kadar iskele kurulu olduğunu ve Durak Bey Camii’nde olduğu gibi burada da mihrab ve minberde kalem-işi çalışmaların yapıldığını gördük. Vakıflar Genel Müdürü Adnan Erten ve yardımcılarının kubbe içi çalışmaları, bizzat tetkik etmek için düz yolda yürürcesine iskeleleri aşarak 30 metre yukarıya tırmanmalarını ecdadın emanete riayetkâr hayr’ül halefleri olarak takdir ettik.
Vakıflar, Türkiye Cumhuriyeti dışı topraklarda bu gibi işleri deruhte ederken o memleketteki emsal idareyle bir mukavele akdedip eseri aslına uygun hâle getirdikten sonra anahtarı onlara teslim etmektedir.
Vakıfların yetki meselesine en iyi misal Aliya İzzet Begoviç’in kabrinin de bulunduğu Şehidliğin sol karşısındaki Osmanlı Mezarlığıdır. Burada kavuklu baş taşları, birbirine yaslanmış olarak ufukları gözlemekteler. Buranın neden imar edilmediğini Vakıflar idarecilerine sorduğumuzda yukarıda ifade ettiğimiz mecburiyeti dile getirdiler. Neyse ki ona da TİKA sahip çıkmış. Yolu gözlenen evlat, tapu senedi hükmündeki bu kabristanı imar edip Nisan 2019’da Saraybosna Vakıflar Müdürlüğü’ne  teslim edecekmiş.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, bugün Bosna, Kosova ve Kıbrıs’ta faaliyet gösteriyor. Makedonya, Kırım ve Arnavutluk emsal idareleriyle de ecdadımızdan buralarda yetim ve öksüz kalmış ve artık insanlığın ortak mirası hükmündeki eserlerin, yeniden dirilişleri için anlaşmalar yapılmış. Bu anlaşmaları çoğaltmak için çalışmalar devam etmekte. Elbette öyle; imar, yeniden inşa ve iyileştirme faaliyetleri 23 milyon 400 bin km2’nin tamamına yayılmalıdır. Öyle mutabakatlar olmalı ki bu faaliyetler savaş hâlinde bile durmamalı.
Biz, Evlad-ı Fatihan’a; Osmanlı mirası topraklara gitmezsek; başkaları buralara girip tahribatlar yapmaktalar. İştirak ettiğimiz bazı açılışlarda mesture güzel Boşnak kızlarının karma koroyla ilahi okumaları, ecdadımızda, din ve geleneğimizde olmayan fazlalıklardır. İşin idrakinde olan kardeşlerimiz, Balkanlarda tehlikeli bir Vehhabi yayılmasına dikkat çekmekteler. Resmettiğimiz o manzara da bu yayılmanın neticesi olsa gerek.
Diğer taraftan FETÖ örgütünün de Saraybosna ve çevresinde hâlâ kuvvetli biçimde mevcut olduğunu ve okullarına İngiliz bayrağı çekerek faaliyetlerine devam ettiklerini bize haber verdiler. Manevi ve maddi kayıplar, bunlardan ibaret değil. Almanya, Bosna ve bütün Balkanları yani Avrupa-i Osmani’yi arka bahçesi yapmak, buradan doğuya açılmak için bu toprakları Mostar Köprüsü gibi kullanma peşinde. Mevzubahis devlet, Boşnaklara kapıları açmış onları kolayca kabul etmektedir. Çalışan nüfus, Almanya’ya kayıyor. Çünkü burada turizmden başka iş yok. Ayrıca gençlik, savaş öncesinde ‘90’lardan evvel olduğu gibi yeniden Avrupa’nın giyim-kuşam, moda, müzik, eğlence, yeme-içme tarzının -Türkiye’de olduğu gibi- güçlü bir biçimde etkisi altında kan kaybediyor.
Osmanlı yedi iklim-dört bucağında mezar taşından, 18 yaşındaki delikanlıya kadar her şeye ve herkese sahip çıkmak borcundayız. Buna memuruz ve mecburuz.
Hâlbuki; hak etmediği kadar yoğunlaşan iç siyaset, dikkatlerimizi israf etmekte.
İş işten geçmeden başımızı kaldırıp çevremize bakmalıyız. Bugün, dünkü topraklarımız üzerinden kuşatma altına alınıyoruz.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUSUF TEKİN, DOĞRU SÖYLÜYOR!.. 21 Kasım 2024 | 444 Okunma HİPOKRAT ANDI! 19 Kasım 2024 | 75 Okunma KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ 16 Kasım 2024 | 59 Okunma AHISKA 14 Kasım 2024 | 146 Okunma GÖÇ SİYÂSETİMİZ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK 12 Kasım 2024 | 48 Okunma