Şu sorunun cevabı yoktur. Böyle
olduğu için de gün 24 saat kendinde hak gören herkes YSK’nın icra
etmekte olduğu seçim ve denetim hakkında
yazıp-konuşmaktadır.
İşaret ettiğimiz soru
şudur:
-Devam etmekte olan davalar
hakkında mahkemeleri zan veya tesir altında bırakacak,
yönlendirecek her türlü faaliyet yasak olduğuna göre YSK bu
korumadan niçin mahrumdur?
Bu soruyu sorarken; seçimler
hakkında konuşma, yazma ve değerlendirme yapma ile verilmiş
kararları tahlil ve tenkit etmeyi ayrı tutuyoruz. Kastettiğimiz;
YSK’yı yönlendirme, zan ve töhmet altında bırakma davranışlarıyla
ölçüsüz, endazesiz konuşma ve ithamlardır.
Temas ettiğimiz mahrumiyet,
öncelikle YSK mevzuatından kaynaklanmaktadır. Birinci sebep
bahsettiğimiz hususların mevzuata derc edilmemiş olmasıdır. İkinci
ve asıl sebepse ismidir. YSK, “Yüksek Seçim Kurulu” demektir. 16
Şubat 1950’de kurulan bu teşkilat, bir mahkeme olduğu hâlde ona
“kurul” adı verilmiş ve maksat ve manayı ifadeden uzak bu yanlış
isim, sonraki bütün meclis ve iktidarlar boyunca da öylece
süregelmiştir. Mahkeme, hâkim savcı, avukat ve diğer unsurlardan
meydana gelen adli müessesenin adıdır. ”Kurul” kelimesi, mahkeme
değil hey’et mukabilidir. Bu yanlışlık sebebiyle geçmiş seçimlerde
hayli tartışmalar yaşandı, bugün de yaşanıyor, hata tashih
edilmezse yarın da yaşanmaya devam edilecektir. YSK, kanun
değişikliğiyle YSM-“Yüksek Seçim Mahkemesi” yapıldığında ismindeki
“mahkeme” kelimesinden dolayı görmeye devam ettiği işlerine
karışılamayacağına dair mevzuatına ayrıca menedici kayıt düşmeye de
gerek kalmaz.
Devlet hayatındaki iyilik ve
kötülükler, meçhul vakitlere kadar gelecek zamanları etkiler. Bu
yüksek mahkemenin kurulduğu tarihte Tek Parti Zihniyeti, hâlâ
iktidardaydı. DP-Demokrat Parti ise 3 ay sonra 14 Mayıs 1950’de
iktidar olacaktı. 1930’lardan beri devam eden ırkçılık, lisanda
devam edilmektedir. Tek Parti Zihniyeti, bunu yaparken Türkçeyi
Arapça ve Farsçanın tesirinden kurtarmayı sebep olarak
göstermiştir. Hâlbuki Türkçeye ölçüsüz miktarda Arapça ve Farsça
kelime doldurmak, zannedilenin aksine muhafazakârların eseri değil,
Tek Parti Zihniyeti’nin başlangıcı Tanzimat sonrası edebiyat ve
fikir cereyanlarının mensubu münevverlerin
marifetidir.