Eylül ayı ihracatımız, yüzde 22.6’lık bir artışla 14.5 milyar dolara ulaşmış. Bu meblağ, Türkiye tarihinin en yüksek ihracat rakamıymış. Arkada bıraktığımız ayda iş adamlarımız böylesine büyük bir başarıya imza atmışlar. Hepsi tebrike layıktır.
Dış ülkelere mal satmaya dair bu haber güzel. Ancak güzel haber bununla bitmiyor. İhracatımızda yüzde 22.6’lık bir artış olurken ithalatımızda da yüzde 18’lik bir azalma olmuş.
Bu haberler sevindirici.
Ne var ki dün gazetelerde can sıkıcı haberler de bu haberlere eşlik etmekteydi. Elektrik bir kere daha pahalılanmış. Elektriğe evlerde yüzde 9, sanayide 18.6 ve ticarethanelerde yüzde 16 zam yapılmış.
Bu zam haberini doğalgazdaki zam takip etmekte. Ona da evlerde yüzde 9, sanayide yüzde 18,5 zam gelmiş.
Bunlar, son üç ay zarfında elektrik ve doğalgaza yapılan üçüncü zammış.
Ankaralı fırıncıların ekmeğe yüzde 25 zam yapmasını Ankara Valiliğinin şikâyeti üzerine Ticaret Bakanlığı’nın iptal etmesi gibi elektrik ve doğalgaza yapılan zamların asılsız olduğu veya iptal edildiği haberini almayı çok temenni ederiz.
Çünkü:
Bahse konu ihracat ve ithalat haberleri, dar gelirlinin, ev hanımının, emeklinin ve orta gelir ve altındaki vatandaşların ilgi alanında yer almayacaktır. Ay sonunu zor getiren, aile bütçesini denkleştirmekte zorluk yaşayan, borcu borçla kapatan vatandaşları ancak su, elektrik, doğalgaz, ulaşım, haberleşme, ekmek, peynir, zeytin, çay, şeker, et... market ve semt pazarı fiyatlarıyla kıyafet fiyatları alakadar eder. Bunlara zam yapılması memnuniyetsizliklere yol açar. Onun için bu ve benzer kalemlerde zammın önlenmesi şarttır. Hadi doğalgaz ithaldir, ona zammın bir izahı olabilir. Fakat elektriğin yüzde 90 gibi bir kısmı yerli üretim değil midir?
Zam, pahalılık, enflasyon ve benzeri kelimeler vatandaş için dünyanın en sevimsiz sözleridir. Aynı gazete sayfalarında bir taraftan zam haberleri okunurken diğer taraftan konkordato ilan eden koca koca şirket haberleri yer alıyor.
Kim yaparsa yapsın her türlü zamma karşı sert önleyici tedbirler alınmalıdır. Dövizin artışıyla darbe yiyen bütçeler, 3 ay sonra sene başında tatmin edici maaşlara kavuşamazsa, mart seçimleri sancılı geçebilir.
Karamsar olmak doğru değil.
Fakat gözleri kapatmak hiç doğru değil.
Birtakım tedbir ve çareler geliştirmelidir:
Et Balık Kurumu, et mamullerinde, İBB ve diğer büyük şehir belediyeleri su, damacana suyu, ekmek, ulaşım hizmetleri gibi kalemlerde yapabilecekleri indirimi yapmalıdır.
Büyükşehirler, toplu taşıma araçlarını sabah 07-09 ve akşamları da 18.00-20.00 saatleri arası ücretsiz yapmayı düşünmeli veya mevcut fiyatları yüzde 50 düşürmelidir. Keza Vakıflar, Belediyelerle diğer iş yeri kiralayan kamu kurumları da kira fiyatlarında tenzilata gidebilir.
Şu 3 ay çok hassastır. Yılbaşı dönemeçtir. Dönemeçte savrulmamaya azami dikkat etmeli, zam fırsatçılarına hak ettikleri cezalar verilmeli, market, raf, vitrin ve piyasalar 24 saat çok sıkı şekilde denetlenmelidir.
Ayrıca fert, aile, şirket olarak her birimiz ve devlet sektörü tasarruf ederek ayağı yorgana göre uzatmaya azami dikkat etmeli ve israftan şiddetle kaçınmalıyız. Öğretmenler de bu konuda öğrencilerine nasihatler vermelidir. Bir evde 3 araba, her müdüre bir makam aracı şart mıdır? Akıllı telefon ve kredi kartlarına kadar örnekler çoğaltılabilir. Borçsuz yaşamayı prensip edinmiş hayatları yeniden hatırlamalıyız.
Hükûmeti zora sokan bir mesele de şudur: “Attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değmeli” derler. Şu McKinsey danışmanlık firması daha ilk günden çok baş ağrıttı. Ağrı giderek de artmakta. Bu şirketin elinde sihirli değnek yok. Ne yapıp-yapamayacağı belli. Uğruna yıpranmayı göze almak doğru olabilir mi?
Yoğurdu üfleyerek yiyecek günlerdeyiz.