Başkanlık sisteminin demokrasiyi tamamen ortadan kaldıracağı ve
diktatör yaratacağı gibi hurafeleri çok duyuyoruz. Türkiye'nin en
değerli entelektüellerinden biri olan Etyen Mahçupyan'ın bu
argümanlara cevaben Akşam gazetesinde yazdığı şu satırlar dikkatle
okunmalı...
Yasama ile yürütmenin birbirinden ayrışması konusunda parlamenter
sistem çoğu zaman aciz kalır. Meclis çoğunluğunu elde eden siyasi
parti hükümeti de belirler ve yürütmeye salt kendi
milletvekillerinin iradesi üzerinden, üstelik denetimi pek kolay
olmayan geniş tasarruf alanları açar. Oysa başkanlık sistemi diye
adlandırılan yönetim yapısının temel mantığı yasama ile yürütmenin
kesin biçimde ayrışmasıdır. Dolayısıyla bu ölçüt açısından ele
alındığında başkanlık sistemi parlamenter sisteme kıyasla açık
biçimde daha demokratik bir rejim üretecektir.
***
Mahçupyan'ın da ifade ettiği gibi parlamenter sistemin tabiatı
itibariyle kriz üretmeye yatkınlığını ve anti-demokratik bir rejim
üretilmesine uygun zemin oluşturduğunu görmemiz gerekiyor.
Parlamentarizmde iş geliyor, muhakkak bir gün kriz ve kaos
noktasına dayanıyor. Bu kaotik dönemlerde vesayet güçleri devreye
giriyor ve ülke adım adım harap oluyor. Bu konularda çok okumuş ve
düşünmüş biriyim ve Türkiye için çözümün iki turlu dar bölge
başkanlık sistemi olduğu kanaatindeyim...
***
Türkiye'nin kriz üreten parlamenter rejimden dar bölge iki turlu başkanlık rejimine geçmesi gerektiğini savunuyorum. Peki bu savunduğum başkanlık sisteminin tanımı nedir? Başkanın, halk tarafından seçilmesi mi? Türkiye'nin bugünkü parlamenter sistemi içinde Cumhurbaşkanını halka seçtiriyoruz. Bu başkanlık sistemi olur mu? Hayır olmaz. Çünkü hükümetin patronu yine Meclis'ten çıkıyor ve Meclis'in güvenoyuna ihtiyaç duyuyor. O halde başkanın halk tarafından seçilmesi, başkanlık sisteminin gerekli unsuru fakat tek başına ayırt eden karakteristiği değildir.