Değerli hocam Şükrü Hanioğlu'nun pazar günü yayınlanan makalesinden hareketle "Türkiye'nin entelektüel ve elit meselesi"ni irdelemeye bugün de devam edelim. Ben bu ülkede hayatında bir tane kitap okumamış kimi tüccarları ve müteahhitleri tanıdım. Hayatlarında bir tane bile kitap okumadıklarını açık açık söylüyorlardı. Bu durumdan gurur duymuyorlardı ama yüksündükleri de pek yoktu...
***Oğullarını ve kızlarını ise en iyi okullara göndermekle övünüyorlardı. Haliyle tüm gün hamal gibi çalışmaktan başka hobileri ve ince zevkleri de yoktu. Süfli ve avami şeyler onları tatmin edebiliyordu...
***Fakat cahil olduğunu kabul eden bu adamlar bu ülkenin yazarlarından çok daha zeki ve parlak analizler yapabiliyordu. Yani işi kitap okumak, tefekkür etmek ve analiz yapmak olan Türk aydınından çok daha ileri seviyedeydi bu cahil adamlar...
***Karşılaştıkları problemleri tahlil etme ve çözme hususunda kendiliğinden bir yetenekleri gelişmişti. Çünkü yaşadıkları rekabetçi iş ortamı onları buna zorluyordu. Zaten eğer öyle bir yetenek geliştiremezlerse batıyorlardı...
***İflas etme korkusu bir tür sigorta gibiydi. Zekâları ve analiz yetenekleri gelişmek zorundaydı. Tıpkı bir hamalın kaslarının güçlü olmak zorunda olduğu gibi. Fakat Türk entelektüelinin ve akademisyeninin böyle zorundalığı yok...
***30 sene boyu hiç kitap okumasan ve gündelik gazete saçmalıklarıyla idare etsen de iflas etme ya da işini kaybetme olasılığın yok Türkiye'de. Düzenli kitap okuyanların da bunu hayatla test etme zorunluluğu yok. Entelektüel rekabet diye bir olgu yok bu ülkede. En temel mesele aslında bu...
***Siyasi ve sosyal analizlerinde sürekli yanılanlar dahil kimse bedel ödemiyor. Oysa ticaret yapanların zekâsı her an tetikte olmak zorunda Türkiye'de...
***Entelektüel dünyada zekâsızlık ve yeteneksizlik yüzünden bedel ödense bile bunu siyasi bir sebebe bağlayıp kendini ve çevreni tatmin edebiliyorsun. Hatta zekâsızlığından kahramanlık bile çıkarabiliyorsun...
******