Türkiye'nin kuşatılmışlığı bir realite. Elbette Türkiye bu yalnızlaşmayı aşmak için elinden geleni yapmalı ve kavgalı olduğu her devletle ilişkileri normalleştirmeye çalışmalı. Bu bağlamda olumluya bir gidiş de var. Bu normalleşme süreçlerini ısrarla vurguluyorum çünkü realist ve rasyonel olan budur. Fakat bu demek değildir ki Türkiye haksız olduğu için bu yalnızlaşmayı yaşıyor. Hayır bilakis Türkiye birçok uluslararası meselede sonuna kadar haklıydı ama yeterince güçlü değildi. Türkiye haklı dövüşlerin içindedir ama yeterince güçlü değildir. Ağır sıklet boks müsabakalarında dövüşen bir orta sıklet boksördür Türkiye. Üstelik müsabakanın hakemleri de Türkiye'nin karşısındadır. O sebeple de başına türlü belalar gelmektedir. Fakat maalesef romantik olamayız. Zaloğlu Rüstem olamayız. Realist ve rasyonel olacağız ve güç toplayarak ağır sıklet ayarlarına geleceğiz. Daha kuvvetli daha zengin daha özgür daha demokratik olacağız. Zaten zengin ülke olmak için özgür olmak şarttır. Güçlü millet olmak için de demokratik hukuk devleti olmak şarttır...
Bekir Berat Özipek'in geçenlerde kaleme aldığı mükemmel makalede
ifade ettiği Türkiye, herhangi bir hatasının değil, sadece kötü
durumda olmamasının ve ayakta durabiliyor olmasının bedelini
ödüyor. Patlayan o bombalar, Türkiye yanlış yerde değil, tam da
doğru yerde durduğu içindir. Asıl sorun Türkiye'nin yaptıkları
değil yapmadıklarıdır.
Mesela ABD onu Suriye'de savaşa ittiğinde tek başına girmeme
basiretini gösterdi. Irak Kürdistanı ile işgalcinin iznini
almaksızın kendi başına petrol anlaşmaları yaptı. Küresel
statükonun biçtiği role uygun olmayan ahlak temelli bir dış
politika izledi. Kürt Sorununu kendi başına çözmeye kalktı. Bölgeyi
mezhep üzerinden yeni bir bölünmeye götürmede -İran'dan farklı
olarakİran'dan önce ona biçilen rolü oynamadı; hem Suriye ve hem de
Bahreyn'de demokratik geçişi savunabildi.