İnsanlar çok yönlü düşünmeyi, birbirini kabul etmeyi, birbirini içlerine sindirmeyi bir türlü benimseyemedi.
Günümüze özgü bir durum değil bu...
Yüzyıllardır, bin yıllardır sürüp gelen bir alışamama alışkanlığı...
Kabil Habil’i sevemedi, kıskandı onu. Onun edimlerinin kabul gördüğünü kendi edimlerinin ise redde uğradığını bir türlü içine sindiremedi. Ve öldürdü onu. Kutsal metinlere göre yeryüzünün ilk cinayeti... Kardeşin kardeşi öldürmesi... Eğer bütün insanları birbirine kardeş sayıyor, öyle kabul ediyorsak, bütün cinayetlerin, bütün öldürmelerin, bütün cana kıymaların da birer kardeş katli olduğunu kavramakta zorlanmayız.
Yeryüzüne yeni bir ses getiren biri, ister bir peygamber, ister bir düşünür, her kim olursa olsun, eski, alışılmış, dolayısıyla içi boşalmış, koflaşmış geleneğe tutunmaya çalışanlar tarafından dışlanmaya, horlanmaya çalışılmıştır. Peygamberlerden öldürülenler olmuş; horlananların, toplum dışı sayılanların haddi hesabı yok... Yeryüzünün kara toprağı onların kanından daha aziz bir kanla hiç sulanmamıştır...
Sokrat’ı ölümle cezalandıranların yüzyıllardır esamesi okunmuyor. Ama canına kıyılan Sokrates asla unutulmadı. Hallacı Mansur’un ölümüne karar veren yargıçlar da hatırlanmıyor bu gün, ama Hallaç o gün bu gün rahmetle tazimle anılıyor...