Hiç kuşku yok.
Her doğum sancılıdır. Eğer sancılı olmayaydı dünyaya getirilen varlığın bir değeri olur muydu?
Durum yalnız canlı varlıklar için değil, kurumlar için de geçerlidir.
Bir hukukî kurumun kurulması veya ortadan kaldırılması zahmete katlanmayı gerektirir. Onlar da zahmetle kurulduğu için değer taşır. Yoksa bir statüden ötekine geçmek ne kolay olurdu!
J. H. Kircmann, geleneksel hukuk bilimine hücum ederken şunları söylüyor: “Hukukçuların onda dokuzunun hatta daha çoğunun uğraştığı, pozitif kanun boşlukları, iki anlama gelen kelimeler, çelişkiler, eskimiş ve keyfî hükümlerdir. Kanun koyucunun bilgisizliği, ihmali, ihtirası, eserlerin konusu olmaktadır... Pozitif hukuk yüzünden hukukçular, yalnız çürümüş tahta yiyen, yalnız hastalıklarla uğraşan kurtlar haline gelmişlerdir. İlim rastlantısal olanı kendisine konu yaptığı için, kendisi de rastlantısal olmaktadır. Kanun koyucunun üç yeni düzeltici kelimesi, koca kitaplıkların okkalık kâğıt haline gelmesine yetmektedir.” (Hukuk Felsefesi, Adnan Güriz, Ankara, 1992, s. 3).
Pappini, Gog adlı ironik eserindeki bir yazısında benzer bir şey söylüyordu Roma hukuku için. Roma hukukunun hasis ve açgözlü köylülerin hukuku olduğunu belirtiyordu.