Ben futbola oldum bitti ilgi duymadım. Ta çocukluğumdan bu yana... Şiddete dayalı bir spor... Tekmelemeyle yürüyen bir oyun... Kurban kesmeyen milletlerin sporu (Prof. Ali Murat Daryal hocamızın tespiti). Boksu da sevmezdim. Vaktaki Muhammet Ali Clay, bir Müslüman boksör olarak ringlere çıktı ve bu kimlikle dünyaya meydan okudu, ondan sonra onun yaptığı boks maçlarını izlemeye başladım.
Ancak futbolu izlemem için önüme hiç fırsat çıkmadı. Bazı futbolculara futbol dışı münasebetler dolayısıyla ilgi duyduğum olmuştur. Örneğin 1955 yılı 6-7 Eylül olayları dolayısıyla Lefter ile ilgilenmiştim. O çirkin tertipte –ki olayı zavallı Adnan Menderes’in üzerine yıktılar- İstiklal Caddesi üzerinde ve daha başka yerlerde gayrimüslim vatandaşların mağazaları yağmalandı, kendilerine zarar verildi. Yanılmıyorsam Büyükada’da oturan Fenerbahçe’nin namlı futbolcusu Lefter’i de linç etmek üzere evine saldırmaya teşebbüs etmişler. Fakat Lefter üzeri Türk bayraklı milli formasını giyerek saldırganların karşısına çıkınca linçten kurtulmuş...
Şimdi de futbolla değil, gene makûs bir olay dolayımında Türk asıllı Alman yurttaşı Mesut Özil’in ırkçılığa karşı tutumuyla ilgileniyorum.
Bu sütunda Avrupa’nın iflah olmaz ırkçı tutumunu her defasında dile getirmeye, vurgulamaya çalıştım.
Avrupa, istisnasız bütün ülkeleriyle ırkçı, ayrımcı ve ayrılıkçı, sınıflı ve sınıfçı tutumuyla iflah olmaz bir ilkellik içindedir. O, kendi gözündeki merteği görmeyip başkasının gözündeki çöpü abartan hasetçi insan tipinin temsilcisidir...
O, sömürdüğü sürece, zehirlediği avının yavaş yavaş ölümünü sabırla bekleyen ve öldüğüne kani olunca da onu yavaş yavaş ve sessizce yutan yılana benzer...