Batı uygarlığının İslam düşmanlığının kökeni yeni değil.
Muharref Tevrat’tan başlayarak İncil mensuplarının insan algısına, oradan günümüze ulaşan tarihsel süreçte, genelde insan düşmanlığı, Hristiyanlıktan günümüze kadarki dönemde de insan ve Müslüman düşmanlığı Batı kültür havzasının temel özelliğini oluşturur.
Batı uygarlığının üç temel direği: Yunan felsefesi, Roma hukuku ve Hristiyanlıktır...
Romalılara göre insan olan Romalılardır. Dünyayı yönetmek de onların misyonu arasında sayılır. Dünyayı yönetmeye layık ve ehil olanlar Romalılar olduğu için dünyanın efendisi de Romalılar olmak gerekir. Ötekiler köledir...
Antik Yunanda da insanlar soylular ve köleler olarak ikiye ayrılır. Kölelik Roma’da olduğu gibi Grek ülkesinde de kurumsal bir olgudur. Roma’nın insan telakkisi Grekler için de aynen geçerlidir: özgürlük Yunanlılara özgü bir ayrıcalıktır; geri kalan herkes barbardır ve köle mesabesindedir...
Üçüncü temel Hristiyanlığa gelince: Muharref İncil’de sadece insan sevgisi üzerine öğütler yer almaktadır. Hukuka (şeriata) ilişkin hükümler İncil’de yer almadığından Tevrat’ın şeriatı kısmen de olsa Hristiyanlar tarafından da benimsenmiştir. Bu fiili durumun sonucu şu: halen Hristiyanlık Yahudi-Hıristiyan (Judeo-Christian) bileşiminden hâsıl olan dinsel kültürü tevarüs etmiştir. Muharref Tevrat’a göre Yahudiler seçkin kavim sayılıyor. Yahudiler ise buradaki “seçkinlik” sıfatını kendilerinin dünyayı yönetmeye memur kılınmış efendi olarak algılamaya çalışıyor. Ve işte, dananın kuyruğunun koptuğu yer tam da burada ortaya çıkıyor. Şöyle ki: