Küresel siyasanın manzarasını şöyle özetleyebiliriz:
Dünya kamuoyu uluslararası sermayenin gündemde tuttuğu sorunlar çerçevesinin içini doldurma çabasıyla vakit geçiriyor.
SSCB hükümranlığındaki Komünist blok dağılmadan önce dünya kamuoyu “soğuk savaş” korkutmacası ile oyalanıyordu. Onun dağılmasından sonra (1989) yeryüzü barış ve sükûn içinde yeni bir dünya düzeni kuracak ve bu düzen ebediyete kadar devam edecekti. Liberal kapitalist düzen ile tarihin sonu gelecekti: yani bu düzen bir daha değişmeden devam edecekti. İktisat, siyaset, ticaret, diplomatik ilişkiler düzelecek ve üst kalite aşamada var olacaktı…
Ne ki ummadık dağlara kar yağmaya devam etti. Uluslararası çekişmeler, uzlaşmazlıklar sona ermedi. Daha soğuk savaş döneminde tahmin edilen bazı beklentiler gerçekleşmeye başladı. Çin’in dünya ticaretinde ve sınaisinde beklenen ağırlığı tüm gücüyle kendini dayatıyor. Hindistan yeni bir ağırlık noktası oluşturmada dev adımlarla ve hızla ilerlemesini sürdürüyor. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Rusya çökmedi. Bilakis teknoloji alanındaki birikimini zenginleştirerek sürdürüyor.
Türkiye 2002’den bu yana dünyanın değişen koşullarıyla bir yandan boğuşmaya uğraşırken, bir yandan da kendi iç düzenlemesinde ihtiyaç duyulan siyasal ve hukuki reformları hızla gerçekleştirme sürecine girdi.
ABD, Rusya ve Çin arasındaki rekabet ve çekişmeler diplomasi alanında yeni ağırlık noktaları oluşturdu. ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı devam ediyor. Ortadoğu adı geçen güçlerin çıkar çatışmasında odak olmayı sürdürüyor.