Şimdi olduğu gibi Osmanlı zamanında da okulların önünde seyyar satıcılar olurmuş. Köfte satıcılarının standardı “Beş ekmek beş köfte”... Yani beş para bedelindeki ekmek arasına beş paralık da köfte konurmuş. Talebenin biri, ekmek arasına konulan köfteyi azımsayarak köfteciden biraz daha köfte koymasını istemesi üzerine satıcı onu bilgece uyarmış: “Ne ka ekmek o ka köfte!” Yani bu ekmek (malzeme) ancak bu kadar köfte (yük) kaldırır, daha fazlasını çekmez... Eldeki olanaktan, malzemeden alınabilecek sonuç bundan ibarettir! Şartları zorlama! Ziya Paşa’nın beyti tam da bu fikri dile getiriyor:
İdrak-i maâlî bu küçük akla gerekmez
Zira bu terâzi o kadar sıkleti çekmez.
(Bu küçük akla büyük meseleleri ve sırları kavramak, akıl erdirmek gerekmez; çünkü bu terazi o kadar ağırlığı çekmez).
Bu deyimin bir de karşı söylenişi var: ne ka köfte o ka ekmek! Bu söyleyiş ilkinden farklı. Bu söyleyiş, aldığı köfteye karşılık gelen ekmeği aldıktan sonra, az katığını çok ekmekle kompanse etmek isteyen açıkgöze verilen cevap...
İlkinde az ekmeğin içine çok köfte doldurmak söz konusu iken; yani kısıtlı imkân ile çok verim elde etmek istenir iken; ikincisinde, karşılığı olmayan veya bedeli ödenmemiş bir imkâna kavuşmak isteniyor.