Aldığımız her nefes bir yandan hayatta kalmamızı sağlarken, bir yandan da bizi bir nefeslik miktarda ölüme yaklaştırıyor. Kalbimizin her atışı da öyle: bir yandan hayatta kalmamızın önünü açarken bir yandan da bir o kadar ölüme yaklaştırıyor.
Her hareketimizin, her olgunun, olayın, her kıpırdanışın, açan her çiçeğin, düşen her yaprağın bir bedeli var... O olgu, o hareket, o şey her ne ise bir ödeşme ile o hale geliyor veya o halde duruyor.
O olgunun olması bir bedel talep ediyor. Çünkü o son hale gelebilmesi için bir bedel ödemiştir.
Konulan her kural bedelini ödeyerek kural haline gelmiştir. O kuralın ihlali de kendi bedelini talep eder. Kaçınılmaz sonuç budur!
Birkaç gün önce İstanbul Kartal’da sekiz katlı bir binanın çöktüğü haberi geldi. İlk açıklamaya göre binanın 3 katı kaçak yapılmış, en alt kattaki bir atölyenin de işletme ruhsatı bulunmuyormuş. Durumun mahiyeti kovuşturma sonunda ortaya çıkartılacak. Bizi burada işin bu yanı ilgilendirmiyor. Olayın bizi ilgilendiren yanı şu: mukavemet hesabı beş kat üzerinden yapılmış ise, o beş katın üzerine hesabı yapılmamış fazladan üç kat daha ilave edilirse, o üç katın bedeli, binanın yıkılması ile ödenir.
Veya bina resmi verilere göre sekiz kat olarak inşa edilmiş olabilir. Fakat mukavemet hesabı yanlış yapılmış veya mukavemet hesabı da doğru yapılmış, ama kullanılan malzeme nitelik veya nicelik bakımından istenen evsafa uygun değil... Sonuç gene aynı: işin tabiatı bedelini tahsil eder. Bina yıkılarak ödeşir. Hem de ne ödeşme!