Galiba değişim ve devrim sürecinde bütün faktörler değişse de, değişmeyen bir faktör kalıyor: kurulu düzene sahip çıkanların yeni düzeni anlamakta gösterdiği direnç...
Kurulu düzene sahip çıkanlar salt şu gerçeğin bilincinde: arz ayaklarının altından kayıyor. Ama ne yapılabilirin bir cevabı yok... Yapılacak tek şey karşı koymak olarak ön alıyor. Ancak zamanla onun da işe yaramadığı, yaramayacağı ortaya çıkıyor. Ebu Talib’in tepkisi ilginçtir. O, yeni gelen din ve onun peygamberi için şöyle diyordu: “Ben oğlumun (Hz. Peygamber) yalan söylemediğini biliyorum, o yalan söylemez. O, peygamberim diyorsa, peygamberdir. Mekkeli kadınların beni çarşılarda kınamayacaklarını bilsem ben de onun dinine girerdim!” Ne hazin bir itiraf!
Değişim teklifiyle hükümet olmak isteyenin neyi değiştirmek istediğini ıskalayarak hâlâ kurulu düzenin nirengilerini sahiplenmek isteyen muhalif taife, hem şimdiye kadar gerçekleştirilmiş olanları görmek istemiyor, hem bundan sonra gerçekleştirilecek olanları...
Hâlâ seçim sonuçlarını irapta mahalli olmayan bir söylemle değerlendirmeye çalışanlar insanı şaşkınlığa uğratıyor.
Kimileri diyor ki, Erdoğan gerilimi tırmandırdığı için seçim kazandı! Seçmen önünü göremediği için ona oy verdi... Çünkü bu seçmen için dış politikadaki başarısızlık, üretimdeki düşük verim, talan, vurgun ve soygun dert değil. O, körlemesine oy veriyor. Bu seçmen akılsız, bilinçsiz bir güruh...
Başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı rejimini tek adam yönetimi sananlar, kendi yanılgısını milyonlarca seçmenin üzerine yıkarak onların bilinçsizliğinden, cehaletinden dem vuruyor. Taşıdığı diplomanın, elde ettiği unvanın onu her defasında ters köşeye yatırdığını görmezlikten gelerek çoğunluğun bilincini sorgulamaya yelteniyor, ortak akıl izafe ettiği mağluplara direnme telkininde bulunuyor.