İnsanoğlunun adalet telakkisi bir uçtan öbürüne savrulup durur. İfrat ve tefrit... Ortasını bulmak için savrulmanın istikrar noktasına doğru yavaş yavaş durulmasını beklemek gerekiyor.
Savunmasız olanlara karşı haşin davranmaktan çekinmeyen insan, güçlü olan karşısında pısmaktan da geri durmuyor. Savunmasız böceklere ve hayvanlara karşı yapılan şu muamelelere bakın:
1587 yılında St. Julien’i istila eden bitler ifna edilmeden önce yargılanmışlar, mahkemede bitleri savunan bir avukat, bu haşaratın insanı korumak için yaratıldığını ileri sürerek onları kurtarmayı başarmıştı.
Ama başka hayvanlar her zaman bu böcekler kadar talihli olamıyor. Nitekim İsviçre’nin Basel kentinde mahkeme önüne çıkartılan bir horozun, hiç de talihli olduğu söylenemez. Bu hayvan, her nasılsa bir yumurta yumurtladığından 1474 yılında, büyücülük suçuyla yargılanmıştı. Hayvan, muhakemesi esnasında zincirle ayaklarından duvara bağlanmış, yumurtası da yanına bırakılmıştı. Savcı, bu yumurtadan çıkacak yaratığın bir civciv değil, fakat nefesi dahi insanı öldüren efsanevi yılan “basilisk” olduğunu iddia ediyordu. Horoz, savunması istendiğinde sesini çıkarmadığı için, yargıçlar, sükût ikrardan gelir mülahazası ile horozun suçlu olduğuna karar verdi. Horoz yakılarak idam edilecekti. İnfaz, şehir dışında bir tepede gerçekleştirildi. Mahkeme mensupları, arkalarında şehir ahalisiyle birlikte infazın yapılacağı tepeye çıktı. Orada bir ateş yakıldı ve horoz, yumurtasıyla birlikte ateşe atıldı.
Bu uygulamaları anti tabu cümlesinden sayabiliriz.
Bir de tabu var. Dokunulmaz kılınanlar... Hintlilerin inek karşısındaki tutumu gibi...