-Gideceği yeri bulamayanlara-
Nedir terk edilmişlik? Yalnızlık diye düşünenler fena halde yanılır. Yalnızlık bir tercih konusu olarak da ortaya çıkabilir. Ama terk edilmişlik! Şu fani dünyada terk edilmiş olmak?
Beklediği, onu bekleyen kimsesi, hiç kimsesi olmamak: anne, baba, sevgi, yurt, ocak, dertleşme, ziyaretçisiz kalmak, bir aileyi özlemeyi bilmemek…
Düşünün, bir caminin avlusuna ya da bir hastanenin bahçesine bırakılmış bir can... Ana rahminden çıkıp dünyaya bakmaya başlayalı henüz üç gün olmuş ya da seksen yıl…
Fark eder mi? Kundağa sarılı halde ya da paçavralar içinde... Paçavradan kundak yağmurdan sırsıklam, minicik, pörsümüş yanaklar soğuktan morarmış halde, orada, bir hastane duvarının dibinde terkedilmiş halde bulunuyor olmak…
Birileri onu buluyor ve polise haber veriyor. Gerisi bilinen dram: aile araştırılıyor: yok! Ona kucak açabilecek bir aile araştırılıyor: yok! Bütün hayatı boyunca, bir kere olsun, bir kerecik olsun, ana kucağı tanımayan biri... Onu göğsüne bastıran, onunla ağlayabilen, ona, sunduğu gülücüklerden mutluluk duyan, bebe dişlerini çıkartırkenki zamanında çektiği sıkıntılara ortak olabilen bir anne, bir yakın, ona “kızım” ya da “oğulcuğum” diyen bir hami yok! Yok! Yok!