Tümüyle kişisel izlenimlerimizi öne alarak konuşursak ülkemizde de seçmen dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi hizmeti esas alıyor. Altyapı yatırımları yanında gündelik işlerinin kolaylaştırılmasını sağlayan hizmetlerin yerine getirilmesini istiyor. Bunların yanında manevi yaşantısının dikkate alınmasına da önem veriyor. Ve bunların hepsini göz önünde bulunduran hizmet sunucusuna rağbet ediyor.
Ancak ülkemizde bütün bu hizmetleri yerine getirmeye çalışan iktidarlara seçmen iradesi dışında kalan güçler tarafından müdahale edildiğine de tanık oluyoruz. Örneğin 27 Mayıs (1960) hükümet darbesi, 12 Mart (1971) Muhtırası, 12 Eylül (1980) darbesi, 28 Şubat (1997 vd.) süreci gibi... Perde arkasında hazırlanması uzun sürse de, halk nezdinde birdenbire patlak veren bu kesintiler, seçmen davranışının nesnel tutumunu da etkileyen faktörler olmuştur. Şöyle ki, her darbeden sonra yapılan seçimlerde seçmen mağdur edilenden yana tutumunu ortaya koyarak tepkisini göstermek istemiştir. Fakat her şeye rağmen seçmenin kaideten yatırıma ve hizmete öncelik verdiğini ileri sürmemiz mümkün görünüyor. Genel eğilim hizmetten yana olsa da, iktidarın seçmenin manevi eğilimine verdiği değerin ihmal edilemez bir faktör olarak öne çıktığına da kuşku yok...
Genel eğilimin bu yönde seyrettiğini söyleyebilsek de seçmen tutumunun her zaman sabit biçimde aynı trendde tezahür ettiğini ileri sürmek mümkün görünmüyor. Her seçim, ister yerel ister genel seçimler olsun, kendi özgül koşullarıyla gerçekleşiyor.
Akla gelebilir, acaba seçmen kısa vadedeki çıkarını mı öne alıyor? Örneğin bazı vergilerin oranlarında indirim yapılması, kredi kolaylıkları sağlanması, memura, emekliye ikramiye vaadinde bulunulması ve benzeri türden yaklaşımlar seçmenin gönlünü almakta bir faktör müdür? Evet, bu türden vaatler de bir faktör olabilir fakat kesin gözüyle bakılamaz. Çünkü her siyasal parti benzer vaatlerde bulunmaktan geri durmuyor. Bunların dışında kayırmacılık, rüşvet, emniyeti suiistimal gibi kamuoyunu rahatsız edici faaliyetlerle mücadele edeceğini ileri sürenlerin de sempati topladıkları bilinmektedir.
Bu açılardan bakıldığında Batı ülkelerinin yerleşik köklü demokrasilerindeki seçmen tutumuyla ülkemiz seçmen tutumu arasında benzerlikler tespit edilebilir. Fakat her şeye rağmen Batı ülkeleriyle aramızda dramatik bir farklılığın bulunduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Genel seçimlerle gerçekleşen iktidar değişiklikleri Batı ülkelerinde köklü değişikliklerin olacağına işaret etmiyor; siyasal partilerin nöbet değişimi olarak kabul görüyor. Oysa bizim ülkemizde yatırımlardan başlayarak yaşam tarzı farklılıklarına kadar gündelik yaşantıyı etkileyen sonuçlar söz konusu edilebiliyor.
O halde nasıl bir sonuca varılabilir?