Yaklaşık 2010lu yıllardan bu yana genelde dünya siyasasında özelde Türkiye’de görülen dalgalanmaları, dahası sıcak çatışmaya varan sürtüşmeleri neye yormalı?
Bu tarihten (2009 Davos olayı) öncesinde Türkiye’nin dış politikadaki tutumu “sıfır sorun” söylemi ile yürütülüyordu.
Ne olduysa Davos’tan sonra oldu. Peki, Davos’ta ne oldu?
Davos’ta, Tayyip Erdoğan, dünya siyasasında kimsenin cesaret edemediği bir protesto sesini yükseltti: küresel güçlere meydan okudu.
İşte olanlar ondan sonra oldu. Gerçi bunun bir ön hazırlığı mutlaka vardı. Kan-ateş-ölüm üçgeninde ifadesini bulan Hristiyan Batı dünyasının ırkçı ayrımcı köleci tutumu Tayyip Erdoğan’ın zamirini okumuş olmalıydı ki, onun tek durmayacağını anlamış ve ona karşı belli etmek istemese de muhalefet tavrını ortaya koymuştu. Zahirde yüze gülen, fakat iş ciddiye geldiğinde yüz çeviren AB ülkelerinin münafık tavrı bu ikiyüzlülüğün en bariz en somut örneği olarak tecelli ediyordu.
Bu ikiyüzlülük Davos’tan sonra sırıtarak ortaya çıktı.