Atalar, asırların tecrübesini bir cümleyle
vecizelendirmişler:
-En iyi müdafaa taarruzdur!..
Doğrusunu söylemek gerekirse bu büyük hakîkati "en iyi savunma
saldırıdır" şeklinde açıklamayınca anlaşılmayacağından da korkmuyor
değiliz. Halbuki sözün aslı yazdığımız gibi. Vefat yıldönümünde
olduğumuz Kanuni Sultan Süleyman'ın o meşhur "Halk içinde mûteber
bir nesne yok Devlet gibi/Olmaya Devlet cihanda bir nefes sıhhat
gibi" mısralarını nasıl ki bu şekliyle yazmak zorundaysak vecize,
deyim ve atasözlerini de aslıyla konuşmaya mecburuz.
Üstelik saldırı ile taarruz aynı değildir. Örgütle teşkilatın aynı
olmaması gibi.
Gerçek bu olduğuna göre bizdeki bu anlaşılmama korkusu neden?
Onun sebebini nakletmeden bir hatıramızı bir kere daha dile
getireceğiz:
Sene 1999'du. Bir sabah bir okuyucumuzdan bir faks aldık. Hayli
hiddetlenmişti. "Bugünkü yazınızda 'fecî' diye bir kelime
kullanmışsınız. 49 yaşındayım; ben, bu kelimeyi anlamadım;
üniversiteye giden oğlum nasıl anlayacak?" diye soruyordu.
Tabiî bundan daha fecî bir şey olamazdı. Bir şey demedik ama bu
çıkışma bir buruk hâtıra olarak dağarcığımızda yer aldı. 17 sene
sonra yine hatırlamamızın sebebi şu hadise oldu:
4 Eylül 2016 günü sn Başbakan Binali Yıldırım ile birlikte
Diyarbakır'a gittik. Başbakan, Doğu ve Güneydoğu'ya yapılacak
yatırımları açıklayacaktı. Uçaktan iner inmez önce Cahit Sıtkı
Tarancı Kültür Merkezi'ne gittik. Başbakan, burada tamamını ifadeye
vakti elvermese de devletin bu iki bölgeye yapacağı yatırımları
uzun uzadıya anlattı. Ardından Valilik Meydanı'nda mitinge katıldı.
Orada önceki malûmatı özetlediği gibi dosyasını kaldığı yerden
tamamladı. Arada fasıl fasıl ikili üçlü beşli toplantılar yaptı.
Korucuları, asker ve polisle birlikte değerlendirerek onlara
iyileştirme teminatı verdi. Akşam da bölgenin kanaat önderleriyle
beraber yemekteydik. Yemeğin "diş kirası" ise esnafa ilk ayları
ödemesiz, bir kaç yıl vâdeli ve faizsiz 50 bin lira kredi müjdesi
oldu. Şüphesiz ki bunun adı artık "kredi" değildi. Bunun adı, bizim
Vahiy Medeniyeti'mizde, yahut bir başka ifadeyle Merhamet
Medeniyeti'mizde "karz-ı hasen"di. Bizim geleneğimizde sülük yapılı
faizcilik yok. "En iyi müdafaa taarruzdur" derken aklını kullanan
ecdat, zorda olanı ferahlandırmaya "güzel borç" derken de
vicdanileşmiş ahlâkıyla tecelli etmiş.