İnsanlık tarihine genel olarak baktıktan sonra, günümüze gelindiğinde, çok kritik bir dönemde olduğumuz apaçık görülüyor. Kimileri çağımızdaki döneme ‘şok dönemi’ diyor. Bize göre hayatın dini, ilmi, iktisadi ve idari/siyasi yani dört alanını da kapsayan ‘sosyal tufan’ var. Bu şok veya sosyal tufanın etkisiyle yeryüzüne kargaşa ve keşmekeş hükümran...
Bu soruna başka bir açıdan bakıldığında, dayanışma ve çatışma arasında kalan insanlık ile karşılaşıyoruz. Neden? Genel olarak canlılarda bir tür içinde dayanışma, türler arasında ise çatışma vardır. İnsanlar arasında ise hem dayanışma hem çatışma vardır. Canlılar âleminde türler arasında çatışma ile denge sağlanmıştır. Türler sayılarını çoğaltmak isterler. Başka türler onları yem olarak kullanıp sayılarını azaltır. Canlılar âleminde denge böyle sağlanır. İnsanlar ise değişik uluslara ayrılır. Her ulus canlılar âlemi benzeri olmak üzere bir tür benzeridir. Bir ulusun kendi içinde de dayanışma, diğer uluslar arasında ise çatışma vardır. Hazreti İbrahim’e kadar bu şekilde devam eden süreç, Hazreti İbrahim Peygamber’den sonra uluslararasında değil de iyiler ile kötüler arasında çatışma olarak düzenlenmeye başladı. Hazreti Muhammed yani Kur’an’dan itibaren ise ırka veya değişik görüşlere dayanan savaş yerine, mikroplar ile diğer canlılar arası savaş benzeri savaş esas alınmıştır.