Pazar günleri, ‘Pazar Yazısı’ niyetine KUR’AN VE İLİM haftalık çalışmalarımızdan sunduğum demetlere bugün ara veriyorum. Sebebi, önceki ‘‘İslamcılık Maturidilik Hanefilik’ ve Adil Düzen’ başlıklı yazımın sonunda. Demiştim ki: ‘Muhterem Ercan Yıldırım kardeşim; ‘İslamcılık… Cumhuriyet’te akim kalmadı’, “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN, ADİL DÜNYA DÜZENİ” çalışmaları olarak yarım yüzyıldan beri devam ediyor… Ve’s-SELAM mea’d-DUA… (Devam ederiz…)’
Öyleyse, mezkûr yazıdan örneklerle devam edelim…
‘İslamcılık düşüncesi siyasi tezlerin, kaygıların, hedeflerin ötesinde başta fikri ve toplumsal olmak üzere çok yönlü bir eleştiri, yenilenme, arınma çabasıdır. İslamcılık, birtakım yazarların kastında olduğu gibi sadece modern bir düşünce, ideoloji, hareket değil aynı zamanda İslam düşüncesinin yenilenmesi, güncellenmesi ve elbette Batı medeniyetinin karşısında Müslümanların tekrar galip gelmesine dayanır. Bu nedenle de İslamcılar bir taraftan tarihsel İslam düşüncesini, Müslümanların yapıp ettiklerini eleştirirken, onun yerine yeni bir anlayış teklifinde de bulunurlar... / Osmanlı devlet adamının da bir biçimde dahlinin olduğu yeni İslami düşünce güçlü bir entelektüel zemine sahipti...
İslamcılık aynı zamanda itikat, ibadet, muamelat konularında zihni değişimler, çağın gereklerine uygun dönüşümler teklif etti...
İslamcılar en başta bilginin kaynaklarını tartışmaya açtı; geleneksel düşünme biçimlerine sert muhalefet ederek pasif, tümel, kaderci yaklaşımları, inançları, yöntemleri açıkça reddetti.
İslamcılık bir bakıma Maturidiliğin, Hanefiliğin dinamik, eyleme dayalı, iradeyi, hürriyeti, aklı öne çıkaran söyleminin gerilerden alınıp öne çıkarılması, Batı›nın ataklarına, devlet aklına, millet hayatına getirilmesi çabasıydı... Allah insana seçme özgürlüğü vermiştir; çünkü insan sorumluluk sahibidir, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini görme, öğrenme, tercih etme sorumluluğu bulunur. Eylem yapabilme kudreti ve niyeti Allah’ın yaratmasıyla gerçekleşir, akıl burada en önemli araçlardan biridir. Külli ve cüzi iradenin varlığına bağlı olarak insan her şeye güç yetiremez, gücü yettiği kadarıyla sorumludur.
İslamcılık düşüncesi dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olması bir yana insanın dünya hayatında Allah’ın halifesi olarak bulunmasının getirdiği sorumluluklarını hatırlatarak kişinin kendini ahirete odaklayıp dünyadan el etek çekmesinin İslami olmadığını savunur. Kaderine razı yani Batı emperyalizmini kabul etmiş, pasif, eylemsiz, teslimiyet içindeki düşünceyi, Müslüman portresini hareketlendirmek ister İslamcılar. Bu amaçla cari kavramlara yüklenir. Tevekkül bunlardan biridir. Akif’in şiirlerinde hurafelerden bidatlara, sa’y’dan, kadere teslimiyete, tevekküle, taklide karşı pek çok mısra bulmak mümkündür: “Allah’a dayandım’ diye sen çıkma yataktan/ Manayı tevekkül bu mudur? Hey nadan!/ Âlemde ‘tevekkül’ demek olsaydı ‘atalet’,/ Miras-ı diyanetle yaşar mıydı bu millet?/ Çoktan kürenin meş’al-i tevhidi sönerdi;/ Kur’an duramaz, nezd-i ilahiye dönerdi.”