Ülkemiz gezi olaylarıyla birlikte başlayan dalga ile hem içerde hem de dışarda sabote ediliyor, sıkıştırılıyor, sürekli olarak yeni bir konuyla dünya kamuoyunda itibarsızlaştırılmaya ve daha da ötesi baskıcı ülke imajı verilmeye çalışılıyor. Maalesef içerde de buna çanak tanak, teşne olan ve daha da önemlisi destek çıkan bir grup var.
Biz derdini anlatamayan mazlum rolünde oldukça, her türlü tezvirata, karalamaya, suçlanmaya ve dış dünyanın baskısına maruz kalmaya devam edeceğiz. Herkes, nasıl olsa sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan FETÖ, DAİŞ, PKK, PYD, DHKP-C gibi terör örgütleriyle, bunları destekleyen Avrupa ve diğer Ülkelerle tek başına mücadele ediyor, bana gerek yok diyor. Böylece bir çok kişi sadece mücadele ediyor görüntüsü veriyor, hatta mücadeleye sekte vuruyor. Maalesef ülkemizde bir Ana Muhalefet sorunu var. Ana muhalefet partisi başkanı sayın Kılıçdaroğlu’nun artık daha yapıcı ve daha uzlaşmacı bir muhalafet yöntemine geçmesi gerekiyor. Kırıcı, tezviratçı ve daha da önemlisi her şeye muhalefet eden bir parti başkanına bu ülke seçmenleri oy vermiyor, vermeyecek. Kaldı ki, 15 Temmuz sonrası süreçte Ak Parti ve MHP arasında yakalanan uzlaşmacı politikada tüm beklentilere rağmen Kılıçdaroğlu ve CHP yer almadı. Kurulan bu milli mutabakatta yer almayan CHP’de danışman ve kurmay ekibinin Kılıçdaroğlu’nu yanlış yönlendirmesiyle CHP’nin adeta terör örgütlerinin hamiliğine soyunması da partisinin millet nezdindeki itibarını oldukça düşürmüştür.