İnsanların faklı kulüplere, derneklere, vakıflara ve diğer sivil toplum örgütlerine mensup olmaları ne kadar normalse herhangi bir cemaate veya tarikata mensubiyeti de o kadar normaldir.
Cemaatler/tarikatlar da birer sivil toplum örgütü sayılırlar.
Cemaatlerin ve tarikatların devlet eliyle yasaklanması onları bitirmez, aksine bağlıları arasındaki irtibatı daha da güçlendirir.
Bazıları yer altına inebilir ve kontrol edilemez hale gelebilirler.
***
İslami cemaatler için de aynı kural geçerlidir. İnsanlar yeterli dini bilgiye sahip değillerse ve dine ilgi duyuyorlarsa karşılarına çıkan ilk cemaatin üyesi olabilir ve o cemaatin doğru/yanlış fikirlerini benimseyebilirler/benimsiyorlar.
O cemaat sahih İslam yolundaysa topluma faydası vardır zararı olmaz.
Ama kimi sapkın fikirleri varsa hem mensupları için hem de toplum için büyük riskler taşır.
Dolayısıyla küçük yaştan itibaren çocuklara sahih İslam’ı öğretmek hem Müslüman toplumların hem de insanlığın faydasınadır.
Aksi takdirde bugün gördüğümüz radikal dini grupların önüne geçilemez.
Müslüman toplumlarda laiklik bahanesiyle dini eğitime karşı çıkmak toplumu riske etmek demektir. El-Kaide’ye DAİŞ’e ve FETÖ’ye zemin hazırlamak demektir.
***
Sahih İslam yolundaki cemaatlere ve tarikatlara, dindarı, laiki, ateisti, hülasa hangi inanca sahip olursa olsun toplum fertleri teşekkür makamındadırlar.
Çünkü onlardan kimseye zarar gelmez. Aksine sadece dindaşlarına değil bütün insanlığa faydalı olmayı ilke edinirler. Nefreti değil, sevgiyi; kavgayı değil hoşgörüyü yaymaya çalışırlar. Bir insan öldürmenin bütün insanlığa kastetmek olduğunu bilirler.
Uzatmayalım onlar Hz. Peygamberin, sahabeni, ilmiyle amil ulemanın ve hak yolundaki meşayıhın yolundadırlar. Yani İmam-ı Azam’ın, İmam-ı Şafi’nin, Mevlana’nın, Yunus’un, Şeyh Edebali’nin ve emsallerinin yolundadırlar.
***
Sahih İslam’a mensup bir mümin eğer özel bir cemaat veya tarikata mensup ise bunun asli değil tali cemaati olduğunun bilincindedir.