Ancak Kandil’de yazılabilecek bir bildiriye imza atmış olan zevatın tek ortak noktası var, Erdoğan ve AK Parti’ye duyulan nefret.
O nefretin temelinde de Erdoğan ve AK Partililerin dindar kişiliği var.
Maalesef kendi tarih ve kültüründen uzak şekilde yetişen kimi zevat dindar ve muhafazakarlara karşı önyargılı ve takıntılı bir tavır içindeler.
Bilgi eksikliğinden kaynaklanan İslam karşıtlığı bariz özelliklerinden.
***
Muhafazakarlar veya dindarlar düne kadar toplumun ikinci sınıf vatandaşlarıydılar. Onlar ancak işçi, müstahdem veya en fazla memur olabilirdiler.
Üst düzey yöneticilik, genel müdürlük, müsteşarlık, bakanlık, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı dindar kesimin asla ulaşamayacağı mevkilerdi.
Akademisyenlik, üst düzey yöneticilik ve devlet idaresi cumhuriyetin başından beri onların tekelindeydi.
***
Zaman geldi dindar akademisyenler başarılarıyla üniversitelerde, dindar yöneticiler üst düzey görevlerde ve dindar siyasetçiler devlet kademelerinde başarılarıyla kendilerinden söz ettirmeye başladılar.
Toplum bu yeni nesil siyasetçileri bağrına bastı ve onları zaman zaman hükümet ortağı olarak ikibinli yıllardan itibaren de tek başına iktidara getirdi.
Bu yeni nesil siyasetçiler Türkiye’yi batağın eşiğinden aldılar ve çağdaş dünya ile yarışan hatta bir çok alanda batı dünyasını sollayan icraatlara imza attılar.
***
Batıya karşı kompleksli olan kesimler Türkiye’nin birçok alanda batıyı geçtiğinin hâlâ farkında değiller.
Mesela sağlıkta iletişimde ve birçok sosyal alanda Türkiye bugünkü yöneticiler sayesinde batıdan ve ABD’den çok daha ileri noktadadır.
Bu yeni nesil siyasetçilerin başlattıkları dev projeler Türkiye’yi gelişmiş ülkeler arasında söz sahibi yapacak projeler olduğu için bazı çevreleri rahatsız etmektedir.
***
Kendilerini bu ülkenin gerçek sahibi zanneden dahili bedhahlar da bu gelişme ve kalkınmanın dindarlar eliyle gerçekleşmesinden fevkalade rahatsızlar.
Bu duygu onları harici rahatsızlarla birlikte hareket etmekten alıkoymuyor maalesef.
Hatta bazen öyle oluyor ki masum çevre eylemleriyle başlayan bir protesto hükümeti yıkmaya yönelik siyasi eylemlere dönüşebiliyor.
Taksim’deki birkaç ağacı korumaya yönelik masum eylem “üçüncü köprü , üçüncü havalimanı ve nükleer tesis istemeyiz” gibi tamamıyla Türkiye’nin gelişmesinden rahatsız olan dış güçlerin isteklerinin sözcülüğüne dönüşebiliyor.