Hani ‘her şeyin yenisi dostun eskisi’ derler ya işte öyle bir eski dost ile buluşmak üzere anlaştık.
Buluşma yer ve saatimiz Cuma namazında Üsküdar Mihrimah Sultan Camii idi.
Teknolojik keramet ileYenikapı’dan Üsküdar’a Marmaray ile beş dakikada geçtim.
Buluştuğunuz insan Dursun Gürlek gibi kültür tarihçisi olunca mekan daÜsküdar gibi tarihi bir semt olunca uğrak yeriniz de kültür ve tarih oluyor tabiatıyla.
***
“Hadi gel Balaban Tekkesi’nde içelim çayımızı!” dedi Dursun bey.
Duymuştum adını ama Üsküdar’a çok sık uğramadığım için yolum düşmemişti bu tekkeye.
Tarihi eserler her ne kadar restore edildiyse de tekke denince hafızamda yine bakımsız perişan bir yapı diye canlandı bir an.
Kapısına vardığımızda bakımsız olmadığını gördüm ama kapı kapalıydı. İçimden ‘herhalde şimdi geri döneceğiz’ dedim.
***
Kapı açıldı, son derece güleç bir yüzle bir delikanlı bizi buyur etti. Adı Osman’mış. Tekkenin ocağına bakan Osman ve aynı zamanda ozanmış!
Farklı bir dünyaya girmiştim. Beş asırlık tekke tarih kokuyordu. Sağdaki salon dikkatimi çekti, ben hemen oraya yöneldim. Tekkenin müdürüymüş, sonradan onun da sanatçı olduğunu öğrendim, Aşkın Yıldız bey yine saygıyla ve nezaketle bizi ‘önce bir çay içelim sonra gezeriz’ diyerek odasına davet etti.
Daha oturmadan kendisini türbedar olarak tanıtan gayet ölçülü ve edepli bir şekilde bize hoş geldiniz diyen Ahmed Özdemir bey girdi içeri.
***
‘Allah Allah dünyada böyle müeddep insanlar kaldı mı?’ diye geçirirken içimden ozan Osman’ın enfes çayları da peş peşe geliyordu.
Tekke hakkında Aşkın bey bilgi verirken meslektaşımız Kenan Alpay bey de çıkageldi.
Tekke’deki faaliyetleri öğrenince çaycısının da müdürünün de neden bu denli müeddep insanlar olduğunu anladım.
Meğer bu tekke bal üreten arı kovanı gibi kültürümüzü ihyada gece gündüz faaliyetlerin icra edildiği bir merkezmiş!