Kasım 2002-Temmuz 2007 tarihleri arasında milletvekili olarak TBMM’de idim. Ancak asıl mesleğim gazetecilik olduğu için yazılarıma ara vermedim. Yeni Şafak gazetesinde haftada iki makale yazıyordum.
7 Aralık 2005 tarihinde “Daha sivil bir görüntü” başlığı altında bir yazı yazarak askeri birlik ve tesislerin şehir dışına çıkarılması gerektiğini, meclisteki Muhafız Taburuna ait birliğin de lüzumsuzluğunu anlattım.
Ertesi gün bir haber ajansı benim yazımı “milletvekilliğinin asker rahatsızlığı” şeklinde haber yaparak servise koydu.
***
Bunun üzerine Genelkurmay 8 Aralık günü “münferit hezeyan” başlığıyla askerden rahatsız olanları kınayan bir açıklama yayınladı.
Benim yazım kastediliyordu ama açıklama öylesine genel bir muhtevaya sahipti ki dava açsam bir sonuç alamayacaktım. Hukukçulara danıştım “Doğrudan muhatap değilsiniz hukuki bir sonuç çıkmaz” dediler.
Bunun üzerine aynı gün bir basın açıklaması yaparak, özetle sivil demokrasiye inanmış bir vatandaş olarak yazdıklarımın arkasında olduğumu, askerden rahatsız olmadığım için üzerime alınmadığımı, dosta güven düşmana korku veren ordumuz ile iftihar ettiğimi söyledim.
Görüşlerimden çark etmedim.
***
Ertesi gün gazeteler “milletvekili görüşlerinin arkasında durdu” şeklinde haberler yaptı.
9 Aralık’ta Hakkı Devrim Radikal gazetesinde genelkurmayın tavrına şaşırdığını içeren bir yazı yazdı. Daha sonra Koray Düzgören, Fehmi Koru, Ö.Lütfü Mete, Nazlı Ilıcak, Hıncal Uluç konuyu objektif biçimde değerlendirdiler.
Bize karşı önyargılı olanlar da eleştirdiler. Hiçbirinden rahatsız olmadım, onlardan takdir beklemiyordum.
Ancak geçmişte az da olsa hukukumuz olduğunu bildiğim ve konuyu yaşadığı olay sebebiyle en iyi anlayacak zannettiğim, cumhurbaşkanımıza açıkça hakaret edip sonra çark eden zatın gazetesinden bir yazar “Ey Resul Tosun ya konuşma ya da konuştuğunun arkasında dur” kabilinden bir yazı yazdı.