Ordu-hayat-siyaset bağlantılarına derinlemesine bakanlar önemli bir gerçeği kolayca görebilirler: Ordular, kahramanlık yapsınlar diye değil, bağlı oldukları milletlerin geçimini kolaylaştırsınlar diye örgütlenmişlerdir. Uluslararası siyaset de toplumların geçimini sağlamak için yürütülen ilişkilerden başka şey değildir. Ünlü Prusyalı (Alman) General Carl von Clausewitz’in “Savaş, siyasetin şiddet araçlarıyla sürdürülmesidir.” sözü de bunu yansıtır.
TÜRK ORDUSU’NUN KONUMU
Türk ordusunun kuruluş tarihi kabul edilen MÖ 209; özünde Mete Han’ın Hun Devleti’ni kurduğu tarihtir.
Yabgu Mete; önce kuzeydeki Türklerden Kıpçakları yenmiş; sonra da ordusunu Çin'e yönelterek orayı basmış, yağmalamıştır. Bu iş de kahramanlık olsun diye değil, o dönemdeki Türklere daha fazla zenginlik sağlamak için yürütülmüştür. Yoksul Kuzey’in zengin Güney’den pay istemesidir işin aslı. Türk ordusunun bu baskınlarını önlemek için Çin, ünlü Çin Seddi’ni yapmak zorunda kalmıştır.
Güneydoğu Avrupa’da ortaya çıkan Batı Hunları da Attilla’nın başbuğluğunda 451’de Roma’ya kadar bu amaçla uzanmışlardır.
Bu süreç, Hun Devleti’nin kuzey kolundan çıkan Gök Türk Hakanlığı döneminde de aynen devam etmiştir. 545 yılından itibaren Bumin Kağan ve İstemi Kağan devleti hızla genişletmişler, sonraki kağanlar ise Çin’e akını sürdürmüşlerdir. (Bu konunun ayrıntılarını, TÜRK KİMLİĞİ adlı eserimizde (Kripto Yayınları) “Yağma Sistemi” başlığı altında rakamlarla gösterdik)
Oğuzlar’ın batıya yürüyüşünde, Gazneli Mahmud’un Hindistan’a girişinde, Osmanlı ordusunun Avusturya’ya kadar uzanmasında, topluma zenginlik sunma isteğinin bulunduğu pek açıktır.