Doğu Karadeniz kentlerinde maddi ve kültürel zenginlik üretiminin nasıl artırılacağı kime sorulsa verilen yanıt üç aşağı beş yukarı aynı: 1) Bölgenin doğa turizm potansiyeli iyi değerlendirilmeli, 2) Bölgede hayvancılık geliştirilmeli, 3) Bölgenin tıbbi bitkileri değerlendirilmeli, 4) Bölgede OSB’lerde rekabet edebilir endüstrilerin geliştirilmesi teşvik edilmeli, mevcut üretim alanları geliştirilmeli, 5) Bölge limanlarının arka plan yol bağlantıları bir an önce tamamlanmalı, 6) Bölge kentleri eğitim merkezleri haline getirilmeli, 7) İleri teknoloji odaklı Ar-Ge, inovasyon ve tasarımı özendirici merkezler oluşturulmalı.
Özellikle Arap ülkeleri ve İran’dan gelenler ile yurtiçinde bireysel geziler kadar organize turlar da yörede hareketlenmiş durumda. Sadece Borçka Karagöl’ü ve Macahel’e gelen turist sayısının milyona yaklaştığı söyleniyor. Doğu Karadeniz Havzası’nın turizmini nasıl ele almamız gerektiğini tartışmalıyız.
Turizmde anlayış netleşmesi
Doğu Karadeniz turizminin gelişmesi için beş önemli “anlayış değişikliği ve uygulamaya” ivedi ihtiyaç var:
Birincisi, kasaba kültürü taassubundan kurtulmamız gerekiyor. Of’la Sürmene, Sürmene ile Araklı, Vakfıkebir ile Beşikdüzü, Trabzon ile Giresun, Giresun ile Ordu, Hopa ile Arhavi arasındaki anlamsız önyargıların hemen bitmesi; “havza anlayışının” öne çıkması önemli. Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, hatta Batum, Kutaisi, Zugdidi, Soçi ve Sohumi gibi kentleri de dikkate alan bir “doğal havza” anlayışı, kaynakları etkin ve verimli kullanmanın gerek şartlarından biridir.
Gürcistan ile Rusya ve Aphasa arasındaki bugünkü sorunların geçici olduğunu söyleyebiliriz. Bu kadim topraklarda değişik halk gruplarının uzun süre uyum içinde yaşadıklarını; farklılıklarını zenginlik olarak değerlendirdiklerini unutmayalım.