İş dünyasının insanları giderek artan bir soru yöneltiyor: “Nereye gidiyoruz?”
Soru, özellikle küçük ve orta ölçek iş yeri yöneticilerinden geliyor.
Daha önce de benzer durumlarla karşılaştık. Geçmişin birikimlerini de değerlendirerek, korkuları ve kaygıları nasıl aşabileceğimizin yol ve yöntemlerini düşünüyoruz.
Ulaştığımız genellemeler eleştiriye açıktır. Önerilen çözümler alabildiğine sorgulanmalı ki fikirler olgunlaşsın, metotlar netleşsin. Sorgulamaya katılanlar ne kadar çok olursa, çözüm önerileri hayatın öz gerçekliğine o kadar yakın durur. Bu konuların kağıt üstüne dökülen yazılarda anlatıldığı kadar kolay olmadığını biliyoruz. Eli taşın altında olan ve ayrıntı bilenlerin birikimlerini paylaşmasının hayati önemini gözden ırak tutmamalıyız
Hepimiz bulunduğumuz coğrafyada yaşanan sürekli istikrarsızlığın savaş çığlıklarına dönüşmesinin yarattığı derin belirsizliklerden tedirgin oluyoruz Çevrenin istikrarsızlığına bir de sayısal teknolojinin yarattığı değişim ve dönüşümlerin hızı eklenince yaşam daha da karmaşıklaşıyor. Geçmişte yaşananların birikimlerinin varsayımları hızla geçersiz hale getiriyor. Tam anlamıyla kriz olarak tanımlanamasa da “sürekli kriz” beklentileri içgörülerimizi zayıflatıyor; karar vermeyi zorlaştırıyor.
Bugün yaşanmakta olan sorunlarımızı kökten çözmemiz mümkün değilse de, işletme ölçeğinde atılması gereken adımlar var: