Petro-politik kavramının dünya coğrafyasına şekil verdiği dönemler devam ediyor. Teknoloji ve haberleşme daha da fazla ilerledi ve belki de 30-40 yıl öncenin kıran kırana rekabetlerine farklı bileşenler de eklendi. İletişim çağında zamanın kanlı bıçaklı savaşları yerine daha da yıkıcı olan algı savaşları yaşanıyor. Ancak son kertede her şey dünyanın kaynakları, zenginliklerini kontrol etme amacına yönelik bir hegemonya savaşına çıkıyor. Doğal kaynakları açısından zengin bir coğrafyanın, bu zenginlikle ters orantılı bir yoksulluğuna tanık oluruz çok zaman. Kendi kaynakları üzerinde söz sahibi olma çabası ise dışarıdan gelen darbelerle karşılanır. O coğrafyanın öz değerleri, paylaşım savaşlarının şahlarının umurunda bile
değildir.
Elmas, petrol, kömür, demir... Hiç farketmez. Doğal zenginlikler mutlaka beraberinde felaketleri de getiregeldi dünya tarihi boyunca. O zenginliklerden pay almak isteyen hatta kırıntısını kimseye bırakmak istemeyen dünya devleri, oyunu çok kirli oynadılar.
Uluslararası şirketler, hükümetleri devirdi, haraca bağladı, parmağında uğrattı.
O şirketlerin anavatanı olan ülkelerin ordularının öncelikli görevi de hegemonyanın rahat yayılmasının önündeki engelleri kaldırmak oldu.