15 Temmuz gününü günlerce, aylarca, yıllarca konuşmaya devam edeceğiz. O noktaya nasıl gelindi, nasıl hissedilemedi ihanetin o noktaya ulaştığı, bütün bu soruları objektif bir şekilde yanıtlanmaya çalışmamız gerekiyor...
Ne o ihaneti öngörebildik, ne de sonrasında milletin yazdığı destanı yeteri kadar anlatabildik...
Bütün bunları tartışırken, ortada duran bir gerçeği daha cesurca dile getirmemiz gerekiyor. 15 Temmuz işgal gecesinin birinci hedefi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Cumhurbaşkanı’nın cesur kararı ve Allah’ın yardımıyla gecenin en karanlık anını bir aydınlığa dönüştüren yolculuğu büyük bir oyunu bozdu. Öyle ki, Erdoğan’ın suikastten kurtulması başta uluslararası aktörlerin bir kısmı kadar Türkiye’deki bazı çevreleri de rahatsız etmişe benziyor.
Paralel ihanet çetesini besleyen, mazur gören, fazla üzerine gitmeyen bu çevreleri de gözardı etmemek gerekiyor.
Erdoğan’ı hedef tahtasına koyan, onsuz bir siyaset fotoğrafı isteyen çevreler, 15 Temmuz günü Cumhurbaşkanı’nın yaptığı demokrasiye sahip çıkma çağrısı olmasaydı, ülkenin ne halde olacağını bir an durup düşünmek zorundadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında yürütülen algı operasyonları, ülkenin bir işgal sonucu parçalanması projesine isteyerek ya da istemeyerek çanak tutmuşlardır.
Erdoğan’ı Külliye’ye hapsedip, milletle arasına bariyer örme çabalarının 15 Temmuz’a giden köşe taşlarına hizmet ettiklerini de kabullenmek gerekir.
15 Temmuz, ülkenin bir işgale karşı direnmesi kadar, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu millet için ne anlama geldiğinin anlaşılması için bir neden olmuştur.